Makale

Sanal Uzamda DiN

Sanal Uzamda DiN

Yrd. Doç. Dr. Betül Önay DOĞAN
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi

Akıllı telefonların hayatımıza girmesiyle vazgeçilmez hâle gelen internet, etkileme gücünü de aynı oranda arttırmaktadır.

İnternet ve din ilişkisinde üzerinde durulması gereken temel noktalardan bir diğeri ise, dinî amaçlı kullanımların yanında sosyal etkileşimin bir aracı olarak internet üzerindeki platformlarda sürdürülen paylaşımların dinî perspektifinden sorgulanmasıdır.

Son yüzyılda insanın kutsalla, başka bir ifadeyle dinî değerlerle ilişkisini etkileyen ve kimi noktalarda bu ilişkiyi köklü bir değişime uğratan teknoloji olmuştur. İletişim alanında, geleneksel kitle iletişim araçlarının gelişimiyle, izleyiciye sunulan bilgi önem kazanmış, pasif izleyicinin aktif hâle geldiği alan seyretmek/seyretmemek, dinlemek/dinlememekle sınırlı kalmıştır. Toplumun uzun yıllar tek eğlencesinin radyo dinlemek ve televizyon izlemek olduğu düşünüldüğünde, izleyici olmamanın, aslında bir tercihten uzak olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple ülkemizde yakın zamana kadar çeşitlilik göstermeyen kitle iletişim araçlarındaki din sunumu, toplumun bakış açısını da belirlemiş, toplumun din algısını şekillendirmiştir. Geleneksel kitle iletişim araçlarına yöneltilen en büyük eleştiri, bahsettiğimiz tek yönlülük, yani içeriği değiştirememe, içeriğe anlık tepki gösterememe ve kişisel içerik oluşturamamadır. 1990’lı yılların ortalarından itibaren hızla hayatımıza giren internet, geleneksel kitle iletişim araçlarına yöneltilen tüm eleştirilere cevap oluşturan bir alan olarak, hem toplumda merkez çevre ilişkisini çift yönlü hâle getirmiş, hem bireylerin kendi aralarındaki ilişkilerini yeniden şekillendirmiştir.
İnternetin kullanılmaya başlandığı ilk yıllarda sürdürülen çalışmalar, interneti yaşam alanı olarak görmekten öte televizyon, radyo, basılı yayın gibi bir mecra olarak incelemişlerdir. Fakat interneti sadece bir mecra olarak incelemenin yetersizliği kısa zamanda ortaya çıkmıştır. İnternet çalışmalarında adı sıkça geçen Sherry Turkle (Cyberspace and Identity, Contemporary Sociology, vol. 28, no 6, 643-648.) internetin sağladığı değişimi yine kendi çalışmaları üzerinden değerlendirerek, 1984 yılında ikinci kişilik olarak tanımladığı bilgisayarın, internet ve internet üzerinden birbirine bağlanan milyonlarca kişi tarafından değiştirildiğini ve yeni bir uzama dönüştüğünü ve bu uzamda bireye ait çoklu kimliklerin sunulduğunu vurgular. Birçok içeriğin eş zamanlı olarak sürdürülebildiği pencereler (Windows) bireyin farklı temsiliyetleri sürdürmesine zemin hazırlar. Bir yandan kişisel arkadaşlıklarımızı sürdürdüğümüz sosyal paylaşım siteleri, diğer yandan araştırmalarımızı sürdürdüğümüz web sayfaları hep farklı rol sunumları olarak karşımıza çıkar ve tüm bu süreç bize bireyin özet olarak sunduğu bireysel kimlik bütününü verir.
Akıllı telefonların hayatımıza girmesiyle vazgeçilmez hâle gelen internet, etkileme gücünü de aynı oranda arttırmaktadır. Öğrenme yoluyla aktarılan din, içeriğini kullanıcıların oluşturduğu internet uygulamalarıyla birleştiğinde, sadece uzman görüşlerinin değil, kişisel deneyimlerin ve paylaşımların da alanı hâline gelmiştir. İnternet üzerinden sürdürülen dinî uygulamaların en çok eleştirilen noktalarından biri bilginin içeriğinin doğruluğudur. İlginç olan, geleneksel kitle iletişim araçlarında sunulan dinî bilginin ya da dinî temsillerin aynı oranda eleştirilmemiş, doğruluğunun sorgulanmamış olmasıdır. Tüm mecralarda bir sorun olarak incelenmesi gereken bilginin geçerliliği konusu, içerikleri kullanıcı tarafından şekillenen internet üzerinden tartışılan bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır.
Din ve internet ilişkisinde eleştirilen bir diğer konu ise, internetin sunduğu imkânların pratik hayata nasıl yansıdığıyla ilintilidir. Dinin sanal uzamda karşılaşılan ilk uygulaması 1986 yılında, kalkışından kısa bir süre sonra infilak eden “Challenger” uzay mekiğinde hayatını kaybedenler için, online anma sürecinde ortaya çıkmıştır. Facianın ardından internet üzerinde bir tartışma ağı organize edilmiş, burada kişisel düşüncelerin ifade edildiği, dua edilen, kutsal kitaptan bölümler okunan ve meditasyon gibi ritüellerin sürdürüldüğü bir dinî uygulama alanı organize edilmiştir. (H. Campbell, Internet and Cyber Enviroments, Daniel A. Stout ed., Encyclopedia of Religion, Communication and Media (177-182). Routledge.)
O yıllarda gerçekleştirilen uygulama yıllar içinde gelişmekle birlikte, özündeki çabayı korumaktadır. Bir yaşam alanı olduğunun altını ısrarla çizdiğimiz sanal uzam, dua etme, günah çıkartma, kutsal yolculuğa çıkma gibi ritüellerle dinin internet üzerinden de uygulanabilirliğini ortaya koyma kaygısını taşımaktadır.
İnternet ve din ilişkisinin çerçevesini çizebilmek için, internetteki dinî söylemlerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır. Belki de yukarıda altını çizmeye çalıştığımız noktaların özeti olarak değerlendirilebilecek çevrimiçi din söylemi kategorizasyonu Karaflogka (A. Karaflogka, Religious Discourse and Cyberspace, Religion32, 279-291.) tarafından gerçekleştirilmiştir. İnternette dinsel söylemi analiz ettiği çalışmasında religion on (internet aracılığıyla) – religion in (internette var olan) ayrımını kullanmıştır. Bu ayrıma göre religion on; gerçek dünyada ulaşılabilecek olan dinî içerik ve uygulamalarının internet aracılığıyla sunulmasıdır. Burada internet bir araç görevi görmektedir. Religion in; ise internet dini olarak tanımlayabileceğimiz, internetin olanaklarından faydalanılarak ortaya çıkan yeni dinler ya da eski dinlere ait yeni hareketlerdir. Bu genel ayrım kullanıcıların kullanım amaçlarına ve oluşturdukları içeriklere göre sayısız farklı kategorileştirmenin önünü açmaktadır.
İnternet ve din ilişkisinde üzerinde durulması gereken temel noktalardan bir diğeri ise, dinî amaçlı kullanımların yanında sosyal etkileşimin bir aracı olarak internet üzerindeki platformlarda sürdürülen paylaşımların dinî perspektifinden sorgulanmasıdır. İnternette özellikle sosyal medya çatısı altında, sosyal paylaşım siteleri, sanal oyunlar, bloglar, içerik toplulukları gibi pek çok platform bulunmaktadır. Örneğin sosyal paylaşım sitelerinden paylaşılan fotoğraf ya da videoların içerikleri, tanrılaştırılan figürlerle oynanan sanal oyunlar temel amacı dinî paylaşım olmasa da, internet ve din ilişkisi içinde ele alınması gereken konulardır. Fiziksel yaşam alanı ve sanal uzam birbirlerinden beslenmekte, bu sebeple dinî eleştirilerin uzantılarının her iki yaşam alanında da görüleceği ön kabulüyle, iki alan bir bütün olarak ele alınmalı ve bir sorun gözlemleniyorsa çözümü her iki alanda birden giderilmeye çalışılmalıdır.
Prof. Dr. Mehmet Görmez’in ifa- desiyle (Din, Kimlik ve Diyanet İşleri Başkanlığı, VI. Avrasya İslam Şurası, 05-09, 2005 İstanbul.) dinî kimliği korumak sadece geçmişi korumakla mümkün değildir. Geleceğe yönelik ideal, tasavvur ve hedeflerin genç nesillere aktarılması gerekmektedir. İnternet bu aktarım için vazgeçilmez bir alandır. İnternet üzerinden özellikle Diyanet İşleri Başkanlığının sürdürdüğü çok yönlü kurumsallaşma çabası, doğru bilginin elde edileceği bir yapı oluşturmasından dolayı önemlidir. Diyanet İşleri Başkanlığının sahip olduğu misyon sadece sanal bilgi üretmenin ötesine geçmek ve dini yaşayan insandaki dönüşümü (M. Çuhadar (2005) Dijitalleşen Din ve Diyanet, Dijitalleşen Din, 175–222.) göz önüne alarak dinin dijitalleşmesini irdelemeyi içermelidir. Hayatını daha fazla göz önünde yaşayan, daha fazla insanla sanal uzamda iletişim kuran, daha fazla ve hızlı bilgi edinen, yer ve zamandan bağımsız sanal uzamda hareket eden bireylerin yaşamını ve her geçen gün değişen bu uzamı tanımak, dinî yorumları bu tanımlamadan yola çıkarak biçimlendirmek yine resmî bir kurum olarak Diyanet İşleri Başkanlığının ilgi alanı içerisinde olması gerekmektedir.
Son olarak ifade edilebilecek konu şu anda üniversite eğitimi alan genç kitlenin ve onların arkasından gelen neslin internetsiz bir yaşama aşina olmadığı gerçeğidir. Bahsedilen kuşaktan yaşça daha büyük olan kesim ise interneti hayatına sonradan dâhil etmeye çalışmıştır. İnternete adapte olmaya çalışan nesle ait kişilerin, dinî otorite olarak toplum içinde bulunduğu göz önüne alındığında, bu kişilerin genç neslin internetle ilişkisini anlamaya çalışması da kaçınılmaz bir zorunluluk olarak görülmektedir. Eleştirmek yeterli değildir. Kabaca bir örnekle; gençlere sanal oyunların olumsuz yönlerini anlatmak, sanal oyunlar başında saatler geçiren gençler için yetersiz kalabilmektedir. Eleştirmek kadar var olan bu alışkanlığı istenilen yöne yöneltmek için çaba harcamak, yapılması gerekenlerin başında gelmektedir. Sanal uzam bir yaşam alanı olarak yanı başımızda durmaktadır. Bu yaşam alanını dinî perspektiften şekillendirmek ise bu alanda çalışan uzmanların sorumluluğundadır.