Makale

Postmodern Çağda Medya ve Yeni Dinsel Kimlikler

Postmodern Çağda Medya ve Yeni Dinsel Kimlikler

Prof. Dr. Mustafa ARSLAN
İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Günümüzün postmodern dünyasında modern dünyadan farklı olarak yeni kimlikler ön plana çıkmaktadır. Postmodern dönemde ortaya çıkan bu yeni kimlikler ise en yoğun popüler kültürde yani medyada temsil edilmektedir.


İnsan hayatında çok önemli olan toplumsallaşma sürecinin en önemli iki gücü olan “din ve kitle iletişim araçları” topluma şekil vermek, değer yaratmak ve benimsetmek, düzen kurmak ve kontrol etmek gibi işlevlere sahiptir.

Medyada seküler ama kutsal yönü olan örneklere çokça rastlanmakta, kutsalın seküler-postmodern üretimine dair örnekler söz konusu olmaktadır. Burada kapitalist tüketim kültürü ile bu ruhsal eğilimlerin iç içe girdiklerini, çağımızın küresel iletişim ve tüketim araçlarına çok iyi adapte olduklarını görüyoruz.

Medya ve din konusu ele alınırken ilk belirtilmesi gereken şey, medyanın günümüzün en etkili ve işlevsel araçlarından birisi olduğudur. Etkisi, belirleyiciliği ve işlevselliği o kadar yaygın düzeydedir ki artık kavram “mass-medya” yani “kitle iletişimi” olarak kullanılmaktadır. Sosyal bilimciler günümüz sanayi sonrası toplumunu adlandırmada “enformasyon toplumu” kavramını kullanmaktadır. Çağımız bir medya ve enformasyon çağıdır. Dolayısıyla “medya ve enformasyon” günümüz toplumunun en ayırt edici kavramları olmaktadır. Artık insanımız modern sanayi toplumunda yaşamıyor. Teknolojik yenilikler, kültürel değişmeler, bilgi ve enformasyonun yoğun artışı, toplumun yeni koşullarını hazırlarken toplumsal yapıyı da yeniden oluşturmaktadır. Modern sanayi toplumunun yapıları eskiyip bir zayıflarken yeni toplumsal koşullar ortaya çıkmaktadır.
Enformasyon teknolojilerinin gelişimi ile gelen bu yeniçağın modern toplumun birçok yapı ve alışkanlıklarını değiştirdiği, birçok köklü yeniliği içinde barındırdığı bir gerçek. Örneğin Anthony Giddens günümüzde modernliği aşan durumlarla karşı karşıya kaldığımızı ifade etmektedir. Günümüzün ünlü Kıta filozoflarından Gianni Vattimo ise postmodern diye tanımladığı yeni çağın oluşumunda merkezî rolü medyaya vermektedir. Gerçekten postmodern ya da geç-modern bir toplumdan bahsedilecekse bunun oluşturucu gücü medyadan gelmektedir. Dolayısıyla medyalardan bahsederken sadece oldukça etkin bir araçtan bahsetmiş olmuyoruz aynı zamanda yeni bir çağı oluşturan dinamiklere sahip bir olgudan da bahsediyoruz. Aynı zamanda yeni anlamlar, davranış tarzları ve semboller üreten bir yapıdan da bahsediyoruz.
Günümüzde bu kadar merkezî bir role sahip olan medya ve yine diğer etkili bir güç olan din arasındaki ilişkilerin öyle çok basit olamayacağını tersine karmaşık bir ilişkiler ağının mevcut olduğunu söylemek gerekir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, medya ve din ilişkisi günümüzde kutsala yeniden dönüş ile yakından alakalıdır. J. Derrida “modern dünyada dinin yok olup olmadığı”nı medyadan yola çıkarak değerlendirir ve küreselleştirici öğe olarak medyayı dinin günümüzde yeniden dirilişi olarak ele alır. Ona göre medyanın içerisinde dinin bir şekilde yeniden güçlenmesi söz konusudur. Ancak medya içinde gelişen ve dönüşen dinsellikler nasıl bir mahiyettedir? Bunun değerlendirilmesi gerekir. Çünkü medya bir aktör olarak dini hem taşımakta hem de kendi mantalitesi çerçevesinde onu dönüştürmektedir. Bu anlamda din açısından son derece yeni bir durum ortaya çıkmaktadır ki, bunu din-medya-postmodern kimlik üçgeninde değerlendirmek gerekir.
Günümüzün postmodern dünyasında modern dünyadan farklı olarak yeni kimlikler ön plana çıkmaktadır. Postmodern dönemde ortaya çıkan bu yeni kimlikler ise en yoğun popüler kültürde yani medyada temsil edilmektedir. Dolayısıyla medya yeni kimliklerin temsil edildiği, dönüştüğü bir alan, zemin olmaktadır. Enformasyon toplumunun koşulları içinde postmodern yeni kimlikler oluşmakta ve gelişmektedir. Postmodern dönemde yeni kimliklerin oluşumunu anlamak için Weber’den ilhamla dünyanın yeniden büyülendirilmesi ve mitin keşfi kavramlarına dikkat etmek gerekir. Modern insan, modernizmin aşırı rasyonel ve seküler dünya görüşünden sıkılıp, dünyanın üzerinden kaldırılan manevi kalkanın âdeta yeniden yerine konmasını talep etmektedir. Bu yeni kimlik, toplumun ve insanların anlam dünyalarını akılcılıktan uzak yeni tarzlarla yeniden anlamlandırmaya yani büyülendirmeye ve hayatın içine miti yeniden sokmaya çalışmaktadır. Medya bu yeni kimliğin dünyasının yeniden büyülendirilmesi işlevini yerine getirmektedir. Bu süreçte medya yeni kutsallıkların oluşumu ve bunun kısmen de aktarımına aracılık etmektedir.
Medyanın yeni süreçteki bu rolüne geçmeden postmodern dönemde dinin durumuna kısaca göz atmak gerekir. Gelişmiş ülkelerde dine ve ruhsallığa dönüşte âdeta bir patlamanın yaşandığı bütün din sosyologlarınca paylaşılan bir gerçektir. Günümüzde din alanında ortaya çıkan bu (post)modern yeni durum, hem genel anlamda dinî ve kutsal olana ilgide bir artış olarak, hem de mistik, ezoterik kültlere, Yeni Çağ akımı gibi yeni dinselliklere ve paranormal eğilimlere yönelişte ortaya çıkmaktadır. Bu yönelişin, i) İslam, Hristiyanlık, Budizm gibi geleneksel kurumsal dinlere ve ii) kurumsal olmayan, mistik ve ezoterik dinsel eğilimlere olmak üzere iki koldan vuku bulduğunu görmekteyiz. Örneğin bugün Amerika’da binlerce yeni ruhsal ve dinsel eğilimler mevcuttur ve bu nedenle Amerika’ya “yeni dinler süpermarketi” ismi verilmektedir. Hatta bu yönelişlerin başta marjinal gibi görünse de küreselleşme faktörü ve hızla gelişen ve yaygınlaşan iletişim araçları vasıtası ile yaygınlaşmaya başladığı görülmektedir. Gelinen noktada eskisinden daha fazla mistik ve ezoterik eğilimlerle karşılaşacağımız anlaşılıyor. Mistik ve mesiyanik eğilimler, modernliğin akılcı paradigmasının aldığı yaradan, geleneksel dinlerin de modernliğin yıkıcı eleştirileri nedeniyle henüz eski güçlerine kavuşamadıklarından ötürü ortada rahatça cirit atabilmekte, küresel kitle iletişim araçları ile de yaygınlıklarını artırmaktalar.
Bu tarz dinî-manevi eğilimlerin yaygınlaşmasının modern toplumların geçirdiği dinî bireyselleşme ve dinî çoğulculuk gibi süreçlerle de yakından alakalı olduğunu belirtmek gerekir. Modern kültürle gelen bireycilik modern kapitalist toplumlarda dinî çoğulculuk denilen bir olguyu karşımıza çıkarmaktadır. Bu süreçte din, eskisi gibi tekelci konumda değildir ve bireyin önünde dinsel çeşitlilik arzıendam etmekte ve birey, oldukça farklı dinsel görüşlerle karşı karşıya kalabilmektedir. Modern birey için artık din, bir zamanlar “geleneksel dinsel kurumlar” tarafından kendisine sunulduğu gibi şüphe götürmez nesnel bir gerçeklik değil, barındırdığı çeşitlilik içerisinden seçim yapılabilen bir olgu hâline dönüşmüştür. Farklı dinsel organizasyonlar, taraftar toplamak için rekabet etmek zorundadırlar ve bu rekabet, üyelerin eskisi gibi bir sadakat tarzına sahip olmadığı anlamına da gelmektedir. Bu süreçte, dinsel görüşlerin piyasaya sunulması ve potansiyel alıcılara iletilmesi önemlidir. Dinî bireyselleşme ve çoğulculuk “medya ile daha ileri noktalara” taşınmaktadır. Ancak din, modern toplumun geçirdiği toplumsal süreçler vasıtasıyla oluştuğu yeni ve farklı durum yanında (post)modern durumun en etkin mekânı olan medyadaki görünümleri açısından da değerlendirilmelidir. Çünkü günümüzde iletişim-medya alanında “kutsal”ın yeniden üretilir ve de tüketilir hâle geldiğini görüyoruz.
İnsan hayatında çok önemli olan toplumsallaşma sürecinin en önemli iki gücü olan “din ve kitle iletişim araçları” topluma şekil vermek, değer yaratmak ve benimsetmek, düzen kurmak ve kontrol etmek gibi işlevlere sahiptir. Sanayi toplumu öncesi iletişim araç ve tekniklerinin gelişmediği dönemlerde dinin toplumsallaştırıcı gücü çok başat idi. Ancak önce matbaa daha sonra kitle iletişim araçlarındaki gelişmeler dinî kurumların elindeki toplumsallaştırma işlevini almış ve/ya paylaşmış görünmektedir. Dinî bilgi ve düşünce kanallarındaki akışta değişim olmuştur. Yeni dönemde bilginin akışı, eskiden olduğu gibi dinî kurumlar aracılığı ile değil, medya aracılığı ile ve yeni sembolik, kültürel merkez ve şebekelerden sağlanmaya başlamıştır. Televizyondaki çeşitli tartışma programları, belgeseller, filmler, diziler ve hatta reklamlarda dinsel sembollere göndermeler yapılmakta, yeni semboller geliştirilmekte, doğaüstü varlıklar ve güçleri ile ilgili betimlemeler yapılmakta, duygulara hitap eden dramatik bir ortam yaratılmakta ve din her seferinde yeni bir içerik ile malzeme yapılmaktadır. Devrin kuralsız ve başıboş olarak hizmet eden televizyon programları da sinagog, cami ve kilise gibi dinî bilgi kaynağı olarak algılanabilmektedir. Burada asıl tehlike medyanın uhrevi âlemi kutsallık adına okuyup kitlenin hizmetine sunmasıyla başlamaktadır. Dinin artık popülerleştirildiği ve piyasa konusu hâline geldiği düşünülmektedir. Bütün bunlar aslında medyanın seküler karakterde olması ile bağlantılıdır. Ancak sözlü kültür ve simgesellik özelliği, mistik dile sahip oluşu medyanın yeni kutsallıklar üretmesine ve bunu (post)modern bir bağlamda yapmasına imkân vermektedir. Medya bu anlamda yeni seküler kutsallıkların merkezi olmaktadır. Dünyada etkin bir film endüstrisi olarak Hollywood dizi ve film sektöründe mistik ve dinsel imgeler çokça yer almaktadır.
Medyanın seküler kutsal üretimine örnek olarak günümüzde çok etkin olan New Age (Yeni Çağ) akımını verebiliriz. Yeni Çağ’ı Bochinger bir illüzyon bir medya icadı olarak görmektedir. Toplumsal tabanı ve gerçekliği pek olmasa da medyada üretilen ve gerçekliği oluşturulan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Yeni Çağ, kurumsal dinlerde zayıflık, dinsel pazar, çoğulculuk gibi modern dinsel yönelimlerin sonucu ortaya çıkıyor. Daha bireysel zevk ve tercihlere dayalı bir anlam paketi var. Bireyin arzu ve talepleri ön planda olan bir ruhsallık tarzı özelliği gösteriyor. S. Bruce, “Modern çağın dinî durumuna bakmak için Yeni Çağ’a bakmak gerekir. Sosyal gerçekliğe tekabül etmeyen, bireysel temelli ve medyada gelişen bir ruhsallık” demektedir.
Medyada kutsal üretimine diğer bir örnek, paranormal inanç ve uygulamalardır. Günümüzde popüler kültürde paranormal, mistik inanış ve uygulamalara, ruhçu eğilimlere, fal ve astrolojiye, hayaletlere bir ilgi söz konusudur. Araştırma sonuçları bu eğilimlerin daha çok medya tarafından belirlendiği şeklindedir. Eğlence ve turizm sektöründe de ayrıca görülmektedir. Paranormal olgular, kurgusal olsa da sırf eğlence olarak nitelenemez. İnsanların ilgi ve eğilimleri de söz konusu edilmelidir. İnsanların ilgi ve eğilimleri ile medyanın etkisi birleşerek seküler kutsal ürünler ortaya çıkmaktadır. Bir taraftan kurgusal ve bireysel ilgi ve hazlara dönük, diğer taraftan ise seküler akli olanla mücadele, dinî ve varoluşsal temalara ilgi çerçevesinde ortaya çıkmaktalar. Burada medyatik dil ile dinsel temalar kurgusal olarak iç içedirler. The Exorcist, The Exorcist of Emily Rose, Omen, Matrix, Harry Potter, Signs, Alien, Ghost, The Sixth Sense, Dragonfly, X Files buna örnek olarak verilebilir. Batı’da işlenen bu tarz film ve dizilere son dönemlerde ülkemizde de rastlanılmaktadır.
Sonuç
Sonuç olarak bizler enformasyon toplumunda yaşamaktayız. Bu toplum tipinde popüler kültürün etki alanı giderek genişlemektedir. Günümüzde kutsala dönüşle birlikte kutsal, medya içinde de görünür olmaya başlamıştır. Ancak bu süreçte kutsal, zaman zaman seküler formlara da bürünebilmektedir. Modern süreçte gelişen bireyselleşme ve dinî çoğulculuğun bir sonucu olarak kutsal, postmodern medya alanında karşıdakinin bireysel haz ve isteklerini de hesaba katan eğlence, tüketim yönüne de sahip biçimlerde tezahür edebilmektedir. Bu anlamda medyada dinsel, büyüsel ve paranormal ürünlerde artış gözlenmekte ve bu ürünler kutsal olanın eğlence mantığıyla tüketime sunulduğu bir süreçte karşımıza çıkmaktadır. Mit, büyü, paranormalizm gibi olguların postmodern tezahürünün göründüğü ve üretildiği mekân medya olmaktadır.
İster kabul edelim ister etmeyelim şurası bir gerçek ki, sekülarizmin dine karşı sert tutumunu -özellikle 19. ve 20. yüzyıllara nazaran- değiştirdiği görülmektedir. Sekülerleşmenin özellikle medyada dine karşı bu sert tutumunu değiştirdiğini görebiliriz. Medyada seküler ama kutsal yönü olan örneklere çokça rastlanmakta, kutsalın seküler-postmodern üretimine dair örnekler söz konusu olmaktadır. Burada kapitalist tüketim kültürü ile bu ruhsal eğilimlerin iç içe girdiklerini, çağımızın küresel iletişim ve tüketim araçlarına çok iyi adapte olduklarını görüyoruz. Yine, burada ruhsal tatmin yanında yeni bir tüketim mantığı, kutsalı metalaştıran bir mekanizma söz konusudur. Kutsal karşıtı katı seküler anlayışın bırakılarak yeni bir yaklaşımın mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Bu, yeni bir paradigmadır ve kutsalın modern seküler süreçlere adaptasyonu şeklinde de anlaşılabilir.
Farklı dinî-manevi temsiller, medya vasıtasıyla etkin olabilmektedir. İletişim kanallarının gücü kullanılarak dinî kurumların etkinliğine yakın hatta zaman zaman onu geçecek kadar güçlü de olabilmektedirler. Medyanın seküler karakterlerinden en önemlisi eğlence aracı, pazar mantığı vb. olduğu için manevi ve dinî olan da bu eğlence ve pazar mantığı içinde ele alınmaktadır. Dolayısıyla hem manevi ve dinî temalar dinî çoğulculuk gereği bireyin istek ve beğenilerine göre ele alınmakta; hem de katı seküler yaklaşımların tersine dinî ve hatta mistik konular en uç örneklerine kadar işlenmektedir. Batı sinemasından ülkemizdeki film ve dizilere kadar medyada ele alınan dinî, manevi ve hatta büyüsel imgeler (popüler dinî temalar, medyum, cinci, şifre çözücü kişiler vb.) göz önüne alındığında dinin özellikle gençler arasında nasıl algılandığının araştırılması ve bununla ilgili tedbirlerin alınması da zorunlu görünmektedir. Ayrıca dinî-manevi konuların medyada ele alınması olumlu görülürken, bu değerlerin tıpkı öğütülen diğer değerler gibi popüler kültürün bir malzemesi olarak tüket(tiri)lmesinin, pazarlanan bir meta konumuna düşürülmesinin önüne geçecek tedbirlerin alınması da önem arz etmektedir.