Makale

Savaşların Yetim Bıraktığı Çocuklarız Biz...

Savaşların Yetim Bıraktığı Çocuklarız Biz...

Ayşenur Çalıkçı

Biz savaşların yetimleriyiz. Yalnızlık kader bize… Ölmeden ölmek şeref bize… İzzet hedef bize…
Biz, savaşların yetim bıraktığı çocuklar… Çocukluğunu yaşayamadan büyümeye talip olanlarız. Hayatın renklerini seçemedik hiç… En tanıdık rengimiz kan kırmızısı oldu. Ve geceyi daha da koyulaştıran bombaların ateş kızılı… Rüyalarımız kan kokardı. Kimileri geceleri sıcacık yataklarında veya annelerinin kucağında uyurken, bizler ahtapot füzelerinin gürültüleri arasında ölüm uykusuna dalardık. Kimilerinin ellerinde çağın en modern oyuncakları varken, bizim ellerimizde bir şey yoktu… Bazılarımızın da elleri hiçbir şey tutamazdı. Elleri yoktu içimizden bazılarının… Bir hain bomba patlamıştı hayallerimizin üstüne… Bir hain füze saldırısında kaybolmuştu bütün umutlar… Üstümüzde yorganlar, battaniyeler yoktu bizim. Bombaların tepemize yağdırıldığı anları duymamak için başımızın üstüne çekeceğimiz örtülerimiz hiç olmadı. Anne ve babalarımızın cenazeleri üstüne örtecek hiçbir şeyimiz yoktu. Savaş yokluk demekti… Savaş yalnız kalmaktı. Savaş ölümle tanışmaktı.

Biz, savaşların yetim bıraktığı çocuklar… Umudu yarına katık yapanlarız. Küçücük yürek yıkıntılarının arasında sevgimizi, öfkemizi ve nefretimizi yaralayamadı düşmanlarımız… Bizler gözlerimizin yaşına hapsettik şehrin eşkıyalarını… Gözlerimizin karasına sakladık şehrimizi yağmalayanları… İçimize gömdük önce anne ve babalarımızı…

Biz, savaşların yetim bıraktığı çocuklar… Hayallerinin üzerinden tankların geçtiği, düşlerine mermilerin sürüldüğü, yüreklerinin yangınından buzulların eridiği…

Biz, savaşların yetim bıraktığı çocuklar… Sırtından vurulmuştur bizim yaşadığımız şehirler… Sizin yaldızlı, parıl parıl şehirlerinize benzemez. Bizler karanlığın mahkumlarıyız. Yıldızlar kaymaz bizim semalarımızdan. O yüzden içimizden dilek tutamayız. Bizim semalarımızdan sadece bombalar yağar… Başımızın üstünde uçmaz hiçbir uçurtma… Bizler sadece kurşunlara aşina… Tarifi yoktu bu duyguların… Savaşların duygusu yoktu. Savaş, ağlamaktı yalnız başına… Savaş yalnız kalmaktı. Yalnız ölmekti savaş…

Biz, savaşların yetim bıraktığı çocuklar… Geceleri gözü uyku tutmayanlar. Gündüz bir kuru ekmeğe, bir damla süte hasret kalanlarız… Aç bırakılan, yiyeceği lokmaların üzerine yağmur gibi bomba yağdırılanlarız. Vahşet sahnelerini filmlerde görürken sadece, biz yaşamımızın tam ortasında seyrettik. Katliam ve kıyım var şehirlerimizde… Kan ve gözyaşı var. Sokaklarımızda yan yana yatan şehitlerimiz var. Şehadet parmağı semaya kalkmış, “lâ ilâhe illallah” diyen yiğitlerimiz var. Ellerimizde annelerimizin kanlı örtüsü… Babalarımızın kopmuş kolları… Kardeşlerimizin soğuk ve kan kokulu bedenleri var. Sizin ellerinizde elma şekerleri var belki de. Sizin yürekleriniz sıcacık… Sizi bekleyenler var. Kucaklayacak olanlar. Ağladığınızda gözyaşlarınızı silecek olanlar. Düşüp dizinizi kanattığınızda yaranızı saracak olanlar var. Bizim burada, bizim savaş kokan şehrimizde hastaneler ölüm koridoru… Yaramızı saracak gazlı bezler yok. Perdeler pencerelere değil yaraların üzerine gerili... Sizler korktuğunuzda veya ağladığınızda yanınızda sabaha kadar bekleyenler var.

Ölüm, yetimlerin özgürlüğe uzanan arkadaşı...
Biz, savaşların yetim bıraktığı çocuklar… Uykusuna pusu kurulanlar… Gecesine zulüm yağanlar… Cesaretini özgürlük için kuşananlar… Kutsal mabetlerinin kapısında sabaha kadar nöbet tutan yetimleriz. İçimizde patlayan yanardağlardan habersizdiniz sizler… Avuçlarımızda sıktığımız şehit toprağından başka bir şey değildi. Yeşeren hayatlar yok yanı başımızda. “Seni seviyorum” diyerek başımızı okşayan yok. Ellerimizde kalemlerimiz ve kağıtlarımız yok… Sığınağımız okullarımızdı. Sığınağımız anne ve babalarımızın şefkat dolu kucaklarıydı. Derken okullarımızın üstüne yağdı bir gün bombalar…

Biz savaşların yetimleriyiz. Yalnızlık kader bize… Ölmeden ölmek şeref bize… İzzet hedef bize…
Biz, “savaş meydanlarında yaşlı, kadın ve çocukları öldürmeyin” diyen bir peygamberin torunlarıyız. “Bir topluluğa karşı kin duyuyorsanız bu sizi adaletten saptırmasın. Meyve ağaçlarını kesmeyin, mamur bir yeri tahrip etmeyin. Haddi aşmayın.” emirlerinin muhatabıyız. Çöl çiçekleriyiz bizler, güneşi her daim bekleyen.

Harabe sokaklarda küçücük yürek yıkıntılarından başka kaldırılacak enkaz kalmadı. Yastığımızın altına sakladığımız yıldızlar yalnızlığımıza yağıyor sadece… Bizler dünyanın seyirci kaldığı savaş çocuklarıyız. Bizler ölüme alıştırılmak zorunda bırakılan savaşın yetim çocuklarıyız. Hürriyeti tutuklu, hayallerine pranga vurulmuş çocuklarız biz. Yok farkımız dünyanın diğer çocuklarından… Kaderimiz savaş meydanlarında ölmek veya sevdiklerini yitirmektir bizim.

Biz, savaşların yetim bıraktığı çocuklar… Çocukluğu unutturulanlar… Büyümeden büyümek zorunda bırakılanlar… Biz, ninni yerine savaşın çığlıklarını ve bomba seslerini duyanlarız. Biz, merhamete hasret, özgürlüğe sevdalı olanlarız. Biz, oyun alanlarımızda mayınlardan ve mermilerden başka oyuncak tanımayanlarız. Biz her şeyden önce insanız… Yok bir farkımız sizden. Yok bir farkımız dünyanın diğer çocuklarından. Çiçek dermekten başka derdimiz yok bizim. Sevilmekten ve özgürce yaşamaktan başka arzumuz yok. Aynı dünyayı paylaşmak bizim derdimiz. Aynı havayı beraberce solumak… Aynı gök kubbe altında beraberce yaşamak... Ellerimiz oyuncak tutmalı bizim. Kalem tutmalı… Anne ve babalarımız tutmalı en çok da ellerimizden…

Barışa öncülük edenler! Gözbebeklerinden vurulmasın çocuklar. Ağıtlar dürülmesin gecenin hıçkırıklarına… Bir mermi daha değmesin hiçbir çocuğun alnına…

Biz, savaşın yetim bıraktığı çocuklar… Gözlerinde yaş, yüreklerinde yas barındırmak istemeyenler… Savaşın çığlıklarını artık duymak istemeyen, gökyüzünde siyah bulutları görmek istemeyenler… Başka çocuklar da yetim kalmasın, çocuklar ağlamasın diye duaya duranlarız bizler… Hürriyet tutsak olmasın artık, aramızda dolaşsın niyazındayız. Mabetlerimiz, okullarımız, hastanelerimiz ve evlerimiz harap olmasın diye yalvarmaktayız.

Biz, savaşların yetim bıraktığı çocuklar… Küçücük yüreklerimizi artık kimse ürkütmesin, yıldızlar gözbebeklerimize yağsın ve semamızdan sadece uçurtmalar uçsun diye ümidin eşiğinde bekliyoruz. Bu hıçkırıklar dinsin diye… Ve birileri bizim çocuk hayallerimizi çalmasın diye bekliyoruz. Her çocuk gibi, yarınlara doğmak ve yarınlarda umudun peşinden koşmak istiyoruz.

Dünyanın bütün barış temsilcileri artık duyun sesimizi… Ve ses verin sesimize… Biz çocuklar, çocukça yaşamak istiyoruz, sizin çocuklarınız gibi…


“Barışa öncülük edenler! Gözbebeklerinden vurulmasın çocuklar. Ağıtlar dürülmesin gecenin hıçkırıklarına… Bir mermi daha değmesin hiçbir çocuğun alnına…

Dünyanın bütün barış temsilcileri artık duyun sesimizi… Ve ses verin sesimize… Biz çocuklar, çocukça yaşamak istiyoruz, sizin çocuklarınız gibi…”

“Biz, savaşların yetim bıraktığı çocuklar… Küçücük yüreklerimizi artık kimse ürkütmesin, yıldızlar gözbebeklerimize yağsın ve semamızdan sadece uçurtmalar uçsun diye ümidin eşiğinde bekliyoruz. Bu hıçkırıklar dinsin diye… Ve birileri bizim çocuk hayallerimizi çalmasın diye bekliyoruz. Her çocuk gibi, yarınlara doğmak ve yarınlarda umudun peşinden koşmak istiyoruz.”


“Biz, savaşların yetim bıraktığı çocuklar… Geceleri gözü uyku tutmayanlar. Gündüz bir kuru ekmeğe, bir damla süte hasret kalanlarız… Aç bırakılan, yiyeceği lokmaların üzerine yağmur gibi bomba yağdırılanlarız. Vahşet sahnelerini filmlerde görürken sadece, biz yaşamımızın tam ortasında seyrettik.”