Makale

19 Mayıs ve Gençlik

19 Mayıs
ve Gençlik

Bahattin Akbaş
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

İslâm dünyası gerileme dönemiyle birlikte batılı müstemlekeci devletlerin işgaline uğramaya başlamış; Birinci Dünya Savaşı öncesinde bazı batılı devletler ‘Osmanlı Devleti’ toprakları üzerinde pazarlık sürecine girmişlerdi. Bu süreçte bütün İslâm dünyasının hamisi ve önderi konumunda olan Devlet-i Âliye’nin merkezi İstanbul’un savaşın sonunda işgal kuvvetlerinin kontrolüne girmesi, bütün Anadolu’da ve İslâm dünyasında derin bir üzüntüyle karşılanmıştır. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra, üç yıl önce Çanakkale önlerinde mağlup olan İngiliz, Fransız, İtalyan donanmaları mütareke hükümlerine göre rahat rahat İstanbul’a gelmişler, gemilerini Padişah Sarayı’nın ve Meclis-i Mebusan’ın önünde demirlemişlerdi. Türk aydınlarını ve vatanseverlerini derinden yaralayan bu durum, halkın da derin bir endişe ve karamsarlığa düşmesine neden olmuştur. Müttefik devletler Anadolu’yu dahi küçük parçalara bölmenin hazırlığı içindeydiler. l5 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılarca işgal edilmesi bütün Anadolu’da tepki ile karşılandı. İşgallere karşı mitingler düzenlendi. Dernekler kuruldu. 19 Mayıs 1919’da Üçüncü Ordu Müfettişi olarak Samsun’a çıkan Tümgeneral Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun, Havza ve Amasya’da başlattığı direniş faaliyetleri derin bir coşku ile desteklenmiştir. Din görevlilerinin bu konuda Mustafa Kemal Paşa’ya, Rauf Orbay’a, Refet Bele’ye verdiği destek ve ilgi önemlidir. Aynı destek Erzurum ve Sivas Kongresinde de devam etmiş, İslâm dininin; “İstiklâl ve vatan savunmasına verdiği önem” konusundaki ana temaları bu dönemde alimler ve talebeleri tarafından samimiyetle dile getirilmiş ve Anadolu halkı bilinçlendirilmiştir. Denizli Müftüsü A. Hulusi Efendi, Ankara Müftüsü M. Rifat (Börekçi) ve Erzurum’da Raif Hoca bu hareketin manevî mimarlarındandır.

23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışından itibaren bu destek artarak gelişmiştir. Millî şair M. Akif Ersoy ve arkadaşları Ankara’ya gelmiş; Mehmet Akif de Burdur Mebusu olarak Meclise girmiştir. En buhranlı günlerde dahi Mehmet Akif, gelecekten emin bir ruh hali içindeydi. O şu mısraları 1921 yılında yazmıştır:

“Saldırsa da Ehl-i Salib ordusu kol kol/Üç yüz bu kadar milyon esir olmaz emin ol!” Başlatılan büyük mücadele aynı zamanda İslâm dünyasının da kurtuluş mücadelesi idi. 1922’deki Büyük Taarruzun Türk ordularının kesin zaferi ile sonuçlanması İslâm-Türk dünyasında sevinçle karşılanmıştır. 1912’den itibaren 10 yıl savaşmış olan Müslüman Türk Milleti’nin, müstemlekeciliğe direnme konusunda da en büyük dayanak ve önder olduğu İslâm dünyasına ve bütün âleme bir kez daha ispat edilmiştir.

l9 Mayıs 1919 tarihi milletimizin tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır. Yeni nesiller bu tarihi, Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlarken; bu olayın taşıdığı manayı ve gerektirdiği tarih şuurunu da kavramak meburiyetindedir.

Mustafa Kemal Atatürk bu konuda şunları söylemiştir: “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”

O, pek çok kişinin umudunu yitirdiği, gelecek kaygısı içine düştüğü 1919 yılında, Kurtuluş Savaşı’nın başında: “Biz her şeyi gençliğe bırakacağız- Geleceğin ışık saçan çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir” diyordu. Gençliğe bu derece güvenen ve inanan Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç günü olan 19 Mayıs 1919 gününü gençliğe “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak armağan etmişti. “Gençler! Cesaretimizi takviye ve idame eden sizsiniz. Siz almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile, insanlık meziyetinin, vatan muhabbetinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Ey yükselen yeni nesil; istikbâl sizindir. Cumhuriyeti biz te’sis ettik (kurduk), onu i’lâ ve idame edecek (yükseltecek ve devam ettirecek) sizsiniz” diyerek çok önemli mesajlar vermektedir. (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Ankara, 1972, C. II, s. 182) Türk gençlerinin yüksek vatanseverliklerini bilen Atatürk’ün bütün ümidi hep gençlikte olmuştur.

Gençlik biyolojik, psikolojik ve sosyal bir değişme ve olgunlaşma dönemi olup, çocukluk ile olgunluk arasında bütün hayata şekil veren bir geçiş dönemidir. Her toplum, kendi geleceğini garanti altına alacak, kendi değerlerini yükseltip, geliştirecek fertler yetiştirmeyi hedef edinir. Yeni yetişen nesiller ruh ve bedence sağlıklı, güçlü ve dinamik bir kişilik geliştirdikleri ölçüde toplum da güç ve kuvvet kazanacaktır. Ayrıca, gençlerin eğitimine ve öğretimine çağın gelişen şartlarını da göz önünde bulundurarak önem veren milletler, daima yükselmişler ve dünyada söz sahibi olmuşlardır.

Gençlik çağı, olumsuz ve verimsiz bir taşkınlık çağı değildir. Çalışmak ve özellikle bilinçli çalışmak, bütün başarıların anahtarıdır. Gençlik çalışmakla yurdunu ve ülkesini beklenen, amaçlanan düzeye ulaştırabilir. Gençlik, kendini maddî ve manevî yönden hazırlayıp, geliştirmek durumundadır. Bir ülkenin geleceği o ülkenin gençlerinin yetişme durumlarına bağlıdır. Her toplum gençlerinin yetiştirilmesi için zamanın ihtiyaç ve şartlarına göre gereken tedbirleri almak durumundadır.

Gençliğin bir kültür boşluğuna düşmeden millî-manevî kültür değerleri ile mücehhez kılınması önem taşımaktadır. Atatürk’ün de dediği gibi: “Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin durumu ne olursa olsun, en evvel Türkiye’nin istiklâline, kendi benliğine, millî ananelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etme lüzumu öğretilmelidir.”

Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un;

“Kim bu cennet vatanı uğruna olmaz ki feda!/Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!” Diye tanımladığı cennet vatanımızın her bir karış toprağına ecdadın birlikte kanını ve canını verdiğini, bu vatanın sahibinin hepimiz olduğunu, birlikte rahmetin, ayrılıkta ise azabın bizi beklediğini unutmamak ve bunları gençliğimize anlatmak gerekmektedir.

İslâm açısından da gençlik devresi insan ömründe çok önemli ve hayati değer taşıyan bir dönemi teşkil eder. Bu bakımdan dinimiz gençliğe son derece önem vermektedir. Yüce dinimiz İslâmiyet, barış, sevgi ve kardeşlik dinidir. Kine, nefrete ve şiddete asla müsade etmez. Dinimiz ayrılık vesilesi değil, bütünlüğümüzün harcını oluşturur. Gençlik ve yeni nesiller bu yüce dinin sevgi, saygı, barış, kardeşlik, vatan sevgisi, birlik ve beraberlik gibi temel öğretilerini kavramak durumundadır. Millî ve manevî değerlerimizden aldığımız eşsiz özelliklerimizi yaşatma gayreti içerisinde olmak durumundayız. Bu bizim çocuklarımıza ve gençlerimize bırakacağımız en değerli miras olacaktır.

Sevgili Peygamberimiz de onların cesaret ve enerjilerinden gereği gibi yararlanmak için, her şeyden önce gençlerin kendine güvenli, sağlam bir kişilik geliştirmelerine imkân sağlanmasının önemini ortaya koymuştur. Peygamberimiz, sorumluluk gerektiren en yüksek görevlere hazırlanmalarını gençliğin tabii hakkı ve toplum yararının bir gereği olarak görmüştür. Bundan dolayı gençlere özel ilgi göstermiş ve onları sürekli teşvik etmiştir. Hz. Peygamber, gençlerin ilim alanında yetişmesine büyük önem vermiştir. Zekâ ve kabiliyetine güvendiği gençlerin ilimde uzmanlaşmaları için bütün engelleri kaldırmış, başkalarına göstermediği müsamahayı gençlere göstermiştir.

Sonuç olarak; gençlik, toplumumuzun ümidi ve yarınlarıdır. Onların sağlıklı, mutlu ve geleceklerinden umutlu olmaları milletçe yarınlarımızdan emin olmamızı sağlayacaktır. Onları yetiştirirken de her türlü olumsuzluklardan uzak, iç ve dış tehlikelerden arındırılmış bir ortam hazırlanmalıdır. Onları her türlü zararlı alışkanlıklara, terör ve şiddete bulaştırmak isteyenlere karşı korumak, sevgi, barış, kardeşlik ve sair insanî değerlerin her daim yeşerebileceği bir ortamı oluşturmaya çalışmak durumundayız.

SPOTLAR

Gençlik, toplumumuzun ümidi ve yarınlarıdır. Onların sağlıklı, mutlu ve geleceklerinden umutlu olmaları milletçe yarınlarımızdan emin olmamızı sağlayacaktır. Onları yetiştirirken de her türlü olumsuzluklardan uzak, iç ve dış tehlikelerden arındırılmış bir ortam hazırlanmalıdır.