Makale

Soma Faciası Üzerine

Başmakale

Soma Faciası Üzerine

Prof. Dr. Mehmet Görmez
Diyanet İşleri Başkanı


Geçtiğimiz ay ülke ve millet olarak bütün yurdumuzu ve dünyayı sarsan elim bir faciayla yasa büründük. Soma’da meydana gelen maden faciasında işçi kardeşlerimizin acılı haberleri bütün memleket sathında hepimizin yüreklerini dağladı. Acımız unutulmayacak derecede büyüktür. Soma’da hayatlarını kaybeden 301 kardeşimizi Yüce Rabbim, rahmetiyle kuşatsın! Geride kalanlara sabırlar, yaralı olanlara acil şifalarihsan eylesin! Yine aynı günlerde başta Bosna-Hersek olmak üzere Balkanlar’da meydan gelen sel felaketinde vefat edenlere de Allah rahmet eylesin! Bu tür felaketler sebebiyle zorluk içinde olanlara Rabbim kolaylıklar ihsan etsin! Bu tür kaza ve afetlerden ülkemizi, milletimizi, Islam beldelerini ve tüm insanlığı muhafaza eylesin!
Soma ve benzeri faciaları, Islam’ın ezeli hikmet penceresinden okuma ve değerlendirme konusunda ciddi idrak sorunları yaşadığımız bir gerçektir. Her şeyden önce toplumu irşat etme vazifesi yapanların görevi, sadece faciaların sonunda hayatını kaybedenlere son dinî vazifelerini yapmak olmamalıdır. Bu tarz faciaların oluşmaması için her türlü tedbirin alınmasında gerekli dinî, ahlaki ve vicdani hatırlatmaları yaparak sonuçların felakete dönüşmesini önlemeye çalışmak gerekmektedir.
Bu tür hadiseleri Islam açısından değerlendirirken Yaratıcının sonsuz kudretini yok saymak ne kadar yanlışsa insanın suç ve sorumluluklarına ilahî kudret üzerinden mazeret üretmek de o kadar yanlıştır. Ilahî adalete gölge düşüren tez ve yorumlardan kaçınmak gerekir. Toplumu din konusunda aydınlatma görevini deruhte edenlerin, zulmü ve haksızlıkları meşrulaştırmaya araç yapan dini algılama biçimleriyle kendi hatalarını örtmek için dini istismar eden yorumlar karşısında hakikati söyleme mecburiyeti vardır. Ölüm haktır ve her nefis ölümü tadacaktır. Bu gerçek ne kadar hakikatse, öldükten sonra bu dünyada yaptıklarımızdan dolayı hesap vermekte o kadar haktır. Ölümün gerçekliği haksızlıkların üzerinin örtüleceğini bize göstermez. Müminler, dünyevi isteklerde sınır tanımaz bir hevesle gücüne güç katanların yanında olamazlar. Masum ve gariban işçilerin alın terlerini dikkate almayan bir çarkın parçası olamazlar. Böyle bir dinî anlayıştan da uzaktırlar. O tarz dinî yorumlarla hiçbir ilgileri yoktur, olmaz, olamaz ve olmamalıdır. Zalimin zulmüne tabi kılınmış bir din, Allah’ın razı olmayacağı bir dindir. Zalimler zulümleriyle, mazlumlar ahlarıyla anılırlar.
Mazlumların, kimsesizlerin ve mağdurların yanında olmak ve onların hakkını, hukukunu korumak peygamberi bir misyondur. Islam hayat dinidir. Islam insanı yaşatır. Insanları ölüme terk etmeyi Islami referansla izah etmek mümkün değildir. Bu ve benzer olaylarda biz müminlere düşen, nerede hata yaptığımızın farkına varmak olmalıdır. Tabiat Müslümandır ve tabiat yasaları Allah’ın yasalarıdır. Allah, biz insanlara bu yasaları anlama kabiliyeti vermiş, bizden bu yasalara uygun hareket etmemizi emretmiştir. Allah’ın emrine ve rızasına uygun olan, fiziki olarak bu facianın oluşmasına neden olan sebepler karşısında gerekli tedbirlerin alınmasıdır. Nasıl ki, sonuçlar karşısında müminin metaneti önemliyse sebepler karşısında da feraseti o kadar önemlidir.
Soma, modern uygarlık dünyasında dünyayla kurduğumuz ilişkinin, fakir ve mazlum nice insanın kaderini, nasıl ölümcül hâle getirdiğini gözler önüne sermektedir. Yerin kilometrelerce altında ekmek parası için türlü eza, cefa ve meşakkatle çalışan kardeşlerimizin fedakârlığı her türlü takdirin üstünde olmakla birlikte, ölüm riskiyle güvensiz ortamda çalışmaya mahkûm edilişleri, bugünün dünyasında büyük bir trajedidir.
Bir tarafta konforun alabildiğine sonsuz bir şekilde icra edildiği bir yaşam tarzı, diğer tarafta âdeta çağdaş köle statüsünde yerin metrelerce altında kömür isi ve gaz kokusuyla ölüme mahkûm edilmiş, kazma ve kürek mahkûmları… Emeğin sömürülmesi zulümdür, insanların her türlü insani koşullardan uzak çalışmaya mahkûm edilmesi zulümdür. Bu insanların iş güvenliğinden mahrum bırakılması hak ihlalidir ve çalışma güvencelerinin olmayışı hukuksuzluktur. Böyle bir dünyada haktan, adaletten, emekten, emek hakkından ve merhametten bahsetmek çok zordur.
Yardım beklemesine rağmen kurtarılma önceliğini eşi hamile olan arkadaşına veren, kardeşlik ahlakını, kardeşlik hukukunu böyle bir anda bile ihlal etmeyenlerle hak ihlalleri yapanların ve zulmedenlerin aynı dinin mensupları olduklarını nasıl söyleyebiliriz? Zalimler zulümleriyle, mazlumlar ahlarıyla anılırlar. Bu dünyada ah çekenlerin hakkını alma mücadelesi, bütün peygamberlerin mücadelelerinin ortak konusudur.