Makale

başyazı

başyazı
Madde ile manayı, maddî terakki ile ahlâken yükselmeyi, ilimle irfanı, düşünce ile duyguyu kol kola verdiren ve bütün değerlerin üstünde maddî ve manevî unsurları harmanlayan temel değer, gerçekte tüm kâinatın hâl diliyle kendisini yansıttığı Yüce Allah’a olan inanç ve O’nun kullarına olan inayet ve rahmetidir. Her şeyin önünde ve sonunda, her an iç dünyamızda ve görünen âlemin her noktasında tecellilerini gördüğümüz, kudreti ile tabiatı mekanik bir besin zinciri, toplumu çılgın bir tüketim mekanizması olmaktan çıkarıp, yağmuru bir bereket, rahimlerde her canlının biyolojik gelişimini bir rahmet, dünya üzerinde ve kâinatta gerçekleşen her olayı bir hikmet seline dönüştüren, üstelik dünya nimetlerini sadece gereksinimini duyduğumuz birer nesne olarak değil, renk, şekil ve ahenk yönünden bizler için estetik birer şaheser olarak bahşeden Allah’a olan iman, insanoğlunun madde-mana dengesini iyi bir şekilde kurmasına da imkan sunmaktadır.

Zira kutsal bir ışık huzmesi hâlinde fert ve toplumu aydınlatan ilâhî esinti, kâinata muhtaç olduğu dinamizmi vermekte, insanlık da bu rahmet sağanağından gerek ilâhî emirlere kulak vermek, gerek kulluk bilincinin gereğini yerine getirmek suretiyle istifade etmektedir. Her türlü değerler manzumesinin zirvesinde bulunan ve Allah’ın kelam sıfatının tecellisi olan Kur’an, ilâhî olanla beşerî olanı, en kutsal değer ile en maddî unsuru, adalet, insaf, rahmet ve bereket potasında yoğurmakta, neticede iman, ahlâk ve amel bütünlüğü ile hareket eden bir gönül insanı inşa etmektedir.

Kur’an’ın emrettiği ibadetler de maddî ve manevî değerlerin güçlenip gelişmesi için en uygun zemini hazırlar. İslâm’ın öngördüğü namaz, zekât, oruç ve hac gibi temel ibadetler, bizim hem ruh, hem gönül, hem de madde boyutumuza birlikte hitap eder. Böylece kişiye olgunluk kazandıran, tefekkür dünyamızın pencerelerini varlığın nihai anlamını kavramaya doğru açan, ruhu süflî benlik egemenliğinden sıyırarak manevî güzelliklere aralanan bir kapı hâline dönüştüren ibadetler, insanlığa bir yandan Yüce Yaratıcı’ya olan şükrü yerine getirme fırsatı verirken, diğer yandan sonuçları bakımından toplumda dayanışma, kaynaşma ve paylaşma duygusunu sürekli taze ve canlı tutar.

Kutsal olan ile değerler ve normlar ahenkli bir birliktelik oluşturduğunda, inanç, ahlâk ve güzel davranışlar şeklinde toplum hayatına yansımakta, ferdi, modern hayatın getirdiği hızlı değişim ve maddî kültür akışının ortasında biraz olsun soluklanarak, ahiret ve dünya dengesiyle hareket etmeye yöneltmektedir. Barışın, huzurun, sevginin sağlanması da bu değerlerin toplum hayatında yer bulmasına ve kökleşmesine bağlıdır. İlâhî rızaya uygun değerlerle mutlu ve huzurlu bir dünya dileğiyle…