Makale

“ŞEHİTLER ÖLMEZ” Mİ?

Doç. Dr. İsmail Karagöz
Diyanet İşleri Başkanlığı İç Denetçisi

“ŞEHİTLER ÖLMEZ” Mİ?

Varlıklar, “baki ve ölümsüz”, “fani ve ölümlü” olmak üzere iki kısma ayrılır. “Baki ve ölümsüz” olan yegâne varlık Allah’tır. Allah’ın dışındakiler “fani ve ölümlü” varlıklardır. Bu hususu, “Yer üzerinde bulunan her canlı fanidir. Azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı ise bakidir.” (Rahman, 27) anlamındaki ayet açıkça ifade etmektedir. Ölümlü olan ilâh olamayacağı gibi, yaratılan da ölümsüz olamaz. İnsanoğlu fani varlıklardan biridir. Hz. Âdem’den günümüze kadar şu yaşlı dünyaya nice insanlar gelmiş, yaşamış ve ölmüştür. Bu ilâhî bir kuraldır. Bu kural, Kur’an’da şöyle ifade edilmiştir: “Her canlı ölümü tadacaktır.” (Âl-i İmran, 185; bk. Ankebût, 57), “Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunun yine ölüm size ulaşır.” (Nisa, 78) “De ki: “Sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm, mutlaka size ulaşır.” (Cuma, 8)

Bu genel kuralın bir istisnası Zümer suresinin 68. ayetinde bildirilmiştir. Bu ayete göre kıyamet kopması için Sur’a üflendiği zaman göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölecek, ancak Allah’ın diledikleri ölmeyecektir. Ayette ölmeyeceği bildirilenler Hamdi Yazır’ın beyanına göre göklerde ve yerde bulunan meleklerdir. (Hak Dini Kur’an Dili, II, 1245)
“Mevt”, bedene canlılık veren kuvvetin yok olması, ruhun bedenden ayrılmasıdır. (Ahmed b. Yusuf el Halebî, Umdetü’l Huffaz, IV, 141, Âlemü’l Kütübi, Beyrut, 1993) “Mevt”, “hayat” kavramının zıt anlamlısıdır. (bk. Nahl, 21)

Bu tanıma göre insanın bedeni, beyni, aklı ve diğer organları işlevlerini bütünüyle yitirdiği, canlılıklarını kaybettiği zaman ölüm gerçekleşmiş demektir. Bu durum, Allah yolunda öldürülenler için de söz konusudur. Öyle ise, “Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.” (Bakara, 154) anlamındaki ayet ne anlama gelmektedir?

Bir defa ayette “şehitler ölmez” denilmiyor, “şehitlere ölüler demeyin” buyuruluyor. “Şehitlere ölüler demeyin” demek, onlar hakkında “ölüler” diyerek uluorta konuşmayın demektir. Ayette, şehitlerden saygıyla söz edilmesi gerektiğini belirten mecazî bir anlatım vardır.

Ölen insan, yemez, içmez, herhangi bir şeyden zevk almaz, sevinmez. Hâlbuki şehitler böyle değildir. Çünkü şehitler görünürde ölmüş olsalar bile, Allah’ın kendilerine bahşettiği özel bir hayatla diridirler. Onların hissetme, lezzet ve zevk alma kabiliyetleri vardır; Allah katında onlara bol nimetler, geniş rızıklar sunulmakta ve mutlu bir hayat yaşamaktadırlar; fakat dünyadaki insanlar bunu fark edemezler. Çünkü şehitlerin hayatları mahiyet ve boyut bakımından dünyadakilerden farklıdır.

Uhut savaşına katılmayanlar, bu savaşta ölenler hakkında, "Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi" (Al-i İmran, 168) diyenlere cevap olmak üzere şöyle buyrulmuştur: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilâkis onlar diridirler. Onlar Rableri katında rızıklandırılırlar. Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği nimetler ile sevinirler, arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmayan) kimseleri, ‘kendileri için hiçbir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini” müjdelemek isterler.” (Âl-i İmran, 169-170)

Ölüm olayı, ruhun bedenden ayrılmasından ibarettir. Ölen ruh değil bedendir. Ölüm ile ruh bedeni terk eder, beden canlılık fonksiyonunu tamamen kaybeder ve zamanla toprakta çürür, ruh ise varlığını sürdürür. İşte şehitlerin ruhları âhiretteki güzel makamlarını görerek mutlu olur ve cennet nimetlerinden faydalanır. (bk. Müslim, İmare, 121; Tirmizi, Cihad, 13) “Şehitler ölmez” söylemini böyle anlamamız gerekir. Allah yolunda öldürülenlerden “ölüler” diye değil, “şehitler” diye bahsetmemiz ve onların Allah katında çok saygın olduklarını bilmemiz ve bu bilinçle davranmamız gerekir.

Kim şehittir?
Şehit, Allah’ın dinini savunmak, saldırıya uğrayan vatanlarını, can, namus ve mal-mülklerini korumak için öldürülen Müslümanlara verilen bir mertebedir. Mekke’den kalkıp Medine’ye kadar gelen müşriklere karşı dinlerini, imanlarını, canlarını ve vatanlarını savunurken Uhut savaşında öldürülenlere Kur’an’da “şehitler” denilmektedir. (Âl-i İmrân, 140)

Allah yolunda öldürülen müminlere, şehit denilmesi, ölen kişinin cennetlik olduğuna dünyada şahitlik edilmesi, ölürken rahmet meleklerinin hazır bulunması, gerçekte ölü olmayıp yaşaması sebebiyledir.

Şehitler üç kısımdır:
1. Hakikî şehit
İslâm’ın bilinmesi, tanınması ve yücelmesi, vatan savunması için savaşırken ölen Müslümanlar hakikî şehittir. Meselâ Uhud, Bedir ve Çanakkale savaşında öldürülen Müslümanlar hakikî şehittir. Peygamberimiz; “Allah yolunda öldürülen şehittir. Allah yolunda ölen şehittir” (Müslim, İmare, 165) buyurmuştur.

Hakikî şehitler, yıkanmaz ve kefenlenmez, namazları kılınır ve kanlı elbiseleri ile defnedilir. (Ebu Dâvud, Cenâiz, 31; Cihad, 40) Hakikî şehit olabilmek için ölenin bulüğa ermiş, akıllı ve Müslüman olması, din ve vatan için yapılan bir savaşta öldürülmüş olması, canını ve malını savunurken haksız yere öldürücü bir aletle öldürülmüş olması gerekir. (Mehmet Zihni Efendi, Nimeti İslâm, s.558, İslâm Mecmuası Yayınları, İstanbul, 1986)

Şehitlik, Müslümanlara özgü bir niteliktir. Savaş alanında yaralanıp ölmeyenler bu gruba dahil değildir. Kahramanlık, dünyalık ve gösteriş için savaşan bir insan, savaşta ölse bile hakikî şehit olmaz. Çünkü ayette “Allah yolunda öldürülenler” denilmektedir. Sahabeden Ebu Musa el-Eş’arî’nin şu rivayeti bu konuya açıklık getirmektedir:

“Hz. Peygambere; cesaret gösterisi ve kahramanlık için, ırkçılık için ve gösteriş için savaşan insanın durumu soruldu. Bunların hangisi Allah yolundadır? Hz. Peygamber, “Kim Allah’ın dininin yücelmesi için savaşırsa, o Allah yolundadır, buyurdu.” (Tirmizi, Cihad, 16)

Hakikî şehit olabilmek için, savaşırken kişisel ve dünyalık bir çıkar olmayacak, sadece din, iman ve vatan söz konusu olacak.
2. Dünya hükümleri bakımından şehit
Müslümanların yanında savaşırken ölen münafıklar bu grubu oluşturur. İnsanlar bu kimselerin münafık olduklarını bilemedikleri için, Müslümana yapılan işlemin aynısı yapılır, yani yıkanıp kefenlenmeden cenaze namazları kılınır, kanlı elbiseleri ile defnedilir. Ancak imanları olmadığı için bu kimseler âhirette şehitlik sevabı alamazlar.
3. Ahiret hükümleri bakımından şehit

Dünyada şehit muamelesi yapılmayan, ancak ahirette şehit sevabı alacak olan kimseler bu gruba girer. Bu şehitler yıkanır, kefenlenir, cenaze namazları kılınıp defnedilir. Ahiret hükümleri bakımından şehitleri şöyle sıralayabiliriz:
a) Allah yolunda yapılan savaşta yaralandıktan sonra yiyip içen, uyuyan, tedavi gören, başka bir yere nakledilen ve daha sonra ölen kimseler.
b) Deprem, yangın, sel felâketi, afet ve benzeri musibetlere maruz kalarak ölen, mide ağrısından ölen, doğum sırasında ölen, suda boğularak ölen, kolera, veba ve verem gibi bulaşıcı bir hastalığa yakalanıp ölen, göçük altında kalarak ölen, ilim yolunda ölen ve yanlışlıkla öldürülen Müslümanlar. (Cezerî, Abdurrahman, el-Fıkh alel Mezahibi’l Erbaa, I, 527-528, Beyrut, tarihsiz)

Konu ile ilgili şu hadisleri delil olarak zikredebiliriz:
“Allah yolunda öldürülmenin dışında şehitlik yedi çeşittir: Veba hastalığına yakalanıp ölen şehittir. Suda boğularak ölen şehittir. Zatürre hastalığına yakalanıp ölen şehittir. Mide hastalığı sebebiyle ölen şehittir. Göçük altında kalıp ölen şehittir. Doğum yaparken veya loğusa iken ölen kadın şehittir.” (Ebu Dâvud, Cenâiz, 14; bk. Buhârî, Cemaat,4; Cihâd, 30; Müslim, İmare, 164; İbn Mâce, Cihad, 17)
“Haksız yere malı alınmak istenir ve kişi malını vermemek için karşı koyarken öldürülürse şehittir.” (İbn Mâce, Hudûd, 21)
“Malı sebebiyle öldürülen kimse şehittir. Eşi ve çocukları için öldürülen veya canını korumak için öldürülen veya dini sebebiyle öldürülen kimse şehittir.” (Ebu Dâvud, Sünnet, 32)

Yukarıdaki hadislerden anlaşılan o ki, tedavisi olmayan veya bulaşıcı bir hastalık, terör, patlama, maganda kurşunu, baskın, sel felâketi, deprem, yıkıntı ve benzeri sebeplerle ölenler, haksız yere öldürülenler, malı, canı ve namusunu savunurken ölenler, ahiret hükümleri bakımından şehittir. İnsanlara zulmederken, bir suç ve günah işlerken, söz gelimi teröristlik yaparken veya hırsızlık yaparken ölen veya öldürülenler ise şehit olmaz.

Şehitlerin mükâfatı
Şehitlerin mükâfatı imrenilecek kadar çoktur.
“Şehit cennettedir” (Ebu Dâvud, Cihad, 25) buyuran Peygamberimiz, şehidin mükâfatını şöyle dile getirmiştir: “Hiç kimse cennete girdikten sonra bütün dünyaya sahip olsa bile tekrar dünyaya dönmek istemez. Yalnız şehitler, kendilerine verilen nimetler sebebiyle dünyaya dönüp, on defa şehit olmayı arzu ederler.” (Buhârî, Cihad, 21; bk. Buhârî, Cihâd, 6; Müslim, İmare, 109)

Şehitlerin mükâfatını şöyle özetleyebiliriz:
1. Şehitler bağışlanır ve hemen cennete konur
Peygambere iman ettiği için kavmi tarafından şehit edilen mümin hakkında Kur’an’da şöyle buyrulmuştur: (Şehit edildiğinde kendisine), “Cennete gir!”, denildi. O da, “Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilselerdi!” dedi.” (Yasin, 26-27)

Ayette, iman ettiği için şehit edilen kimseye üç mükâfat vaat edilmiştir: Cennete konulması, bağışlanması ve cennet nimetlerinden ikram edilmesi. Ancak şehitlerin kul hakları varsa Peygamberimiz bunun bağışlanmayacağını bildirmiştir: “Şehidin borcu hariç bütün günahları bağışlanır.” (Müslim, İmare, 119; İbn Mâce, Cihad, 10), “Allah yolunda öldürülmek, borç hariç her günaha keffaret olur.” (Müslim, İmare, 120) Dinimiz, kul/insan haklarına çok önem vermiştir. Hakkın sahibine ödenmesi gerekir. Şahadet de olsa hak sahibi affetmeden kul hakkı üstlenen kimse bağışlanmaz. Hadis de bu gerçeği ifade ediyor.

2. Şehitler âhirette peygamberler, sıddîklar ve sâlihlerle beraber olur
“Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehitlerle ve iyi / salih kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır. Bu lütuf Allah’tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter.” (Nisa, 69) Ayette şehitler, Allah’ın övdüğü, iyi arkadaş olarak nitelediği ve nimet vaat ettiği peygamberler, salihler ve sıddîklarla birlikte zikredilmiştir.
3. Ahiret sıkıntısı çekmez ve yakınlarına şefaatçi olur

“Şehidin Allah katında altı mükâfatı vardır: Şehit olur olmaz bağışlanır. Cennetteki makamı gösterilir. Kabir azabından korunur, büyük günün korkusundan emin olur.” (İbn Mâce, Cihad, 16; Tirmizi, Cihad, 25)

“Samimi olarak Allah yolunda şehit olmak isteyen kimseye Allah şehit sevabı verir.” (Tirmizi, Cihad, 19; bk. Ebu Dâvud, Cihad, 41)

“Bir kimse Allah yolunda şehit olmayı can-ı gönülden isterse, yatağında ölse bile, Allah onu şehitler derecesine ulaştırır.” (Müslim, İmare, 157; Tirmizi, Cihad, 19)

Sonuç olarak; yaratılmışların en üstünü olan insan, diğer varlıklar gibi fani ve ölümlüdür. Her canlı ölümü tadacaktır. Ölümden kurtuluş yoktur. Allah yolunda veya vatanını savunurken öldürülen veya aile fertlerini, malını, canını ve namusunu savunurken öldürülen, haksız yere öldürülen, bulaşıcı veya tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanıp ölen veya bir kaza ve afet sonucu ölen insan şehittir. Şehitlik Allah katında Müslümanlara özgü en üstün mertebelerden biridir. Bu sebeple Yüce Allah, şehitlere “ölüler” denilmemesini, onların gerçekte yaşadıklarını, cennet nimetleri ile mükâfatlandırıldıklarını, onlara saygı gösterilmesi gerektiğini bildirmektedir.