Makale

Cenazede Toplumsal Bütünleşme

Prof. Dr. Mehmet Demirci
Dokuz Eylül Üniv. İlâhiyat Fak.

Cenazede
Toplumsal Bütünleşme

Bir namazlık saltanat
Tıpkı doğum gibi ölüm de canlılar dünyasının değişmez bir gerçeğidir. İnsanlar doğar, büyür ve ölürler. İnsan değerli bir varlık olduğu için ölünce cesedi bir çukura itilivermez. Birçok toplumlarda cenazeler özel bir dinî merasimle toprağa verilir. Bizdeki merasimin bir parçasıyla ilgili Cahit Sıtkı (1910-1956) ne güzel söyler:
“Neylersin, ölüm herkesin başında / Uyudun uyanmadın olacak / Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında? / Bir namazlık saltanatın olacak / Taht misali o musallâ taşında.”

Evet, şairimiz yarı sızlanma, yarı teslimiyet duygusuyla, “Ne yapabiliriz ki, elimizden ne gelir ki? Ölüm herkes için kaçınılmaz bir kaderdir” demek ister. Şâirane bir duyguyla cenaze namazı sırasında tabutun konduğu musalla taşını bir taht’a benzetir, oradaki saltanatın bir namaz kılma süresiyle sınırlı olduğunu söyler.

Hayatında umduğunu bulamamış görünen büyük şâir Bâkî (1526-1600) ise, değerinin ancak cenazesinin musalla taşı üzerine konup, dostları namaz için karşısında el bağladığında anlaşılacağını dile getirir:
“Kadrini seng-i musallada bilip ey Bâkî / Durup el bağlayalar karşına yâran saf saf.”
İşte yazımızın asıl konusu, camilerimizdeki cenaze namazlarıdır. Son günlerde kıldığım iki cenaze namazından sonraki bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşma ihtiyacı duydum.

Namazı seyredenleri anlamak
İzmir İlâhiyat Fakültesi camiine sıkça cenazeler gelir. Park yeri müsaittir, cami çevresi nispeten geniş bir mekâna sahiptir. Tıp Fakültemizin sevilen ve itibarlı hocalarından birinin bir yakınının cenaze namazı da burada kılındı. Kendisinin eş dost ve arkadaş çevresi geniştir.

Bildik manzaralar burada da oluştu. İçeride kılınan ikindi namazından sonra, cenaze namazı için tabutun arkasında saf tutuldu. Erkekli bayanlı hatırı sayılır bir kalabalık ise kenarda köşede bekleyip seyretti.

Empati yapıp kendimi onların yerine koymaya çalıştım; herhalde tedirgin ve çelişik düşünceler içinde olmalıydılar. Arkadaşları olan hocanın hatırı için buraya gelmişlerdi. Bu insanî bir görevdi, acılı anlarında insanlar dostlarının yanında olmalıydı. Cenaze töreni hem sosyal hem de dinî yönü olan bir olaydır. Buraya gelerek insanî ve sosyal vecibeyi yerine getirmişlerdi. Ama işin dinî yönünde bir sıkıntı olduğu muhakkaktı. Bu sıkıntıyı içinde duymayan, bunu hiç dert etmeyen küçük bir grubun varlığı kabul edilebilir. Ama büyük çoğunluğun o bekleyiş sırasında, gerek kendi duyguları, gerekse namaza iştirak edenlerin bakışları dolayısıyla bir rahatsızlık hissettiklerini düşünüyorum. Bunların arasında cenaze namazı kılmasını bilmeyenler olabilir. Bildiği halde abdesti olmayanlar veya böyle bir dinî faaliyette bulunmaya alışık olmadıkları için çekingenlik sebebiyle namaza katılmayanlar vardır diye düşünüyorum.

Aynı sebeple bir yere toplanmış farklı sosyal kesimlerden gelmiş kimselerin takındığı bu değişik tavırlar, toplumsal dayanışma ve kaynaşmayı zedeleyen tutumlardır. Oysa sosyologlar cenaze merasimlerinin, “toplumsal bütünleşme”ye katkı sağladığını söylerler. Bizde ise bütünleşme yerine ayrışmanın filizlenmesi can sıkıcı bir şey. Aslında topluca, hep birlikte yapılan hareketler ve törenler toplumu daha kaynaşmış ve sağlıklı kılar.

Bu düşüncelerimi sıralarken şuna şiddetle ve kesinlikle karşıyım: Vay, bunlar ne biçim insanlar, dostlarının, yakınlarının cenazesine geldikleri halde namaza katılmıyorlar, uzaktan bakıyorlar.

Bu tür düşünceler çok ucuz, kaba ve ayrıştırıcı görüşlerdir. Belki de cami cemaati içinden tek tük böyle düşünenler çıkabilir. Ama bu bir çözüm değildir. Cami herkesindir, din herkesindir. Allah, yalnız cemaatin değil âlemlerin Rabbidir.

Tanzimattan bu tarafa geçirdiğimiz çeşitli değişimler, 19. yüzyılın pozitivizmi ve materyalizmi birçok entelektüel insanımızla din arasına bir mesafe koydu. Din alanını biraz ihmal ettik. Babasının cenazesinde dinî görevini yapamayacak nesiller yetişdirdik. Anlatmaya çalıştığımız cenaze namazları bunların sonuçlarından biri. Ama bütün dünyada gidişat değişti. Epey zamandır dine dönüş başladı. Din, bir öcü olmaktan yavaş yavaş çıkıyor. Bu durum bize de yansıyor.

Ayrıca din kimsenin tekelinde değildir, din herkesindir. Lüks semtlerdeki cami cemaati Orhan Pamuk’un çocukluk yıllarında olduğu gibi (bk. O. P. İstanbul, s.174) sadece kapıcılardan, hizmetçilerden ve bazı küçük esnaftan ibaret olmaktan çıktı. Son zamanlardaki önemli cenaze törenlerinde; sivil, asker, bürokrat kesimden en üst yöneticilerin tabut önünde saf tutması, televizyon haberlerinde görmeye başladığımız manzaralardandır. Yani anlatmaya çalıştığımız konuda bir iyileşme ve tabiileşme eğilimi hissediliyor.

Herkes bu namaza katılabilir
Bunun daha da hızlanması için hatırıma şu çözümler geliyor: Cenaze için camiye kadar gelen kimselerin hepsi namaz için saf tutmalıdır. Cenaze namazı genellikle cami dışında ve ayakta kılınır, çok kısadır. Ayakkabıları bile çıkarmak gerekmez, yani bu namaza katılmak çok kolaydır. Bilen gerekli duaları okur, bilmeyen başka dualar okur veya içinden sessizce iyi duygularla dua eder. Çünkü cenaze namazı bir duadan ibarettir, rükû ve secdesi yoktur. (Bk. M. Cemal Sofuoğlu, İslâm Dini Esasları, s. 247, İzmir, 1996)

Bu söylediklerimizi içine sindiremeyen kimseler olabilir. Ama, aynı amaç için bir araya gelmiş insanlardan bir kısmının namaz kılıp, bir kısmının bekleyerek etrafa bakınması ve birbirleri hakkında olumsuz şeyler düşünmeleri daha mı iyidir? Cenaze namazı bir duadır, bir dinî törendir; Allah’ın kullarını birleştirmesi gerekirken, birbirleri hakkında kötü düşünerek günaha girmeleri yanlış değil midir?

“Er kişi niyetine!”
Cenaze namazı kılmaya hazırlanırken, görevli kişi tarafından söylenen klişeleşmiş cümleler var: “Allah için salâta, Rasûlüllah için salâvata, meyyit/meyyite için duaya, uyun hazır olan imama!” denir. Sonunda “Er kişi / Hâtun kişi niyetine!” diye seslenilerek namaza başlanır. Bazı görevlilerin bu sözleri sert bir üslûpla, emir verircesine özel bir tonlama ile ve bir an evvel şu iş bitse havasıyla söyledikleri görülür. Bu tür söyleyiş ve tonlama, belki de ilk defa camiye gelmiş cenaze sahiplerinin ve yakınlarının acısını anlamaktan ve onları camiye ısındırmaktan uzaktır.

Gene empati yapıyorum; camiye nadiren ve cenazeye ilk defa gelenler için bu üslûbun itici olabileceğini düşünüyorum. Onun için daha sempatik ve şefkatli bir ses tonu arzu edilir.

Tabut nasıl taşınır?
Cenaze taşıma âdâbını çoğumuz bilmeyiz. Namaz bitince herkes bir ucundan tutmak için tabuta saldırır. Niyet iyidir ama yol yordam bilmemek, izdihama ve itişip kakışmaya yol açar. Oysa usul şudur: Tabutu taşımada payım olsun diyen kimse, önden ve tercihan sağ taraftan alttan tutmaya başlar, geri geri gider. Herkes bu usule uyduğu takdirde tabut eller üstünde rahat ilerlemiş olur.

Tören mangası
Anlattığım olaydan kısa bir süre sonra, İzmir Karşıyaka Mavişehir Beşikçioğlu Camii’nde bir cenaze namazı kıldım. Bu camiyi vaktiyle yaptıranlardan Allah razı olsun. Şimdi çok kıymetlenen oralarda, arsalar ucuzken camiye avlu ve bahçe için geniş yerler ayırmışlar. İnsana ferahlık veren, temiz ve bakımlı bir dinî mekân olarak, kalabalık cenazeler için elverişli, güzel bir yer.

O gün iki cenaze vardı. Cenazeye gelenler ve cami görevlileri için burada da aynı düşüncelerim geçerlidir.

Ben emekli bir öğretmen albayın cenazesi için gitmiştim. Ölen kimse asker olunca, galiba önceden haber verilirse bir tören mangası geliyormuş. Biraz erken gelmişim, caminin avlusunda, önde tabut öğle ezanının okunmasını beklerken, geniş bahçenin uzağından yüksek sesler duyuldu. Anladık ki gelen tören mangasıymış.

Ben ilk defa böyle bir olayı yakından takip ettim. Çakı gibi, temiz giyimli, vakur çehreli bir grup seçme asker. Gür sesli manga komutanının sert komutlarıyla gelip durdular. Aynı sert komutla iki asker tabutun başında nöbete durdular. Ötekiler bir kenarda beklemeye başladılar. 15-20 dakikada bir aynı sert komutla nöbet değişimi yapıldı.

İnsanoğlu ne tuhaf, uzaktan mahiyetini bilmeden işittiğim komut sesleri, hatırıma bir kavga mı var sorusunu getirmişti. Ama bu defa gözümüzün önünde, daha da sert sesle verilen komutlar bana çok cana yakın ve göğüs kabartıcı geldi. Çünkü onlar “bizim” cenazemiz için gelmişlerdi, “bizden” birileriydi ve görevlerini dikkatle yapıyorlardı.

Vefat eden kişi güzel bir insandı ve askerdi. Tören mangası onun için gelmişti. Ailesinin bu sebeple mutlu olduğunu sanıyorum. Asker cenazeleri için böyle bir uygulama ve gelenek varmış. Doğrusu benim hoşuma gitti. Asker-halk kaynaşması, Silahlı Kuvvetler ve sivil kesim dayanışması için bu uygulamalar güzel fırsatlardır. Kederli ailenin acılı ânında, cenaze sırasında Silahlı Kuvvetlerimizin bu şekilde cenaze törenine iştiraki, insanî bir davranıştır. Sadece cenaze sahibinin değil, yakınlarının ve başka katılanların da minnet duygularını kabartmaktadır.

Yukarıda cami görevlileri için yaptığım gibi; tören mangası komutanına da bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Cenaze namazı ekseriyetle, vakit namazı cami içinde edâ edildikten sonra, dışarıda kılınır. Tabutun başındaki nöbet değişiklikleri bu sırada da devam eder. Nöbet değişiklikleri tam içeride huşû ve sükûnet atmosferinde namaz kılınmakta iken değil cami içindeki vakit namazı bitince yapılsa daha iyi olur diye düşünüyorum. Tören mangasının cematte başta hâsıl ettiği olumlu duyguların devamlılığı çok önemlidir.