Makale

Kur'an Kursundaki Din Eğitiminin Bilimselliği



Prof. Dr. M. Şevki Aydın
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

Kur’an Kursundaki
Din Eğitiminin Bilimselliği

Çağın insanının din eğitimi ihtiyaçlarını tatmin edici biçimde karşılayacak olan bugünün Kur’an kursu, bu rolünü geleneksel eğitim anlayış ve uygulamalarıyla yerine getiremez. Bu gerçekliğin, bir postula gibi kabullenilmesi ve gereğinin yapılması gerekmektedir. Artık, dünkü hayattan tamamen başka, yepyeni bir hayatla baş etmek durumunda olan günümüz insanını, dünün eğitim anlayışıyla eğitmeye, dünün eğitim uygulamalarını bugüne taşımaya kalkışmak, anlamlı olamaz. Dünkü insanımızın hayalinden bile geçmeyen sorunlarla, bugünkü insanımız cedelleşmekte, onlara çözüm üretmek için çabalamaktadır. Yeni sorunlar yeni çözümler gerektirmektedir. Eski durum korunarak yeni şeyler üretilemez. Hiç değişmeden, yeni ürünler üretmeyi, yeni sonuçlar elde etmeyi beklemek çılgınlıktır. Yeni çözümleri, ancak yeni görüş ve düşünce, yeni yaklaşım, yeni donanım sahipleri üretebilecektir.

Geleneksel değil bilimsel yaklaşıma göre din eğitimi
Bugünün insanını hayata hazırlamak, karşılaştığı sorunları çözme yeteneğini ona kazandırmak, genel eğitimin olduğu gibi din eğitiminin de görevidir. Bugünün dindarının canını acıtan sorunlara rağmen yürütülen bir din eğitimi, asla tercih edilemez, talep edilmez; çünkü hiçbir işe yaramayacak, belki sorun üretecektir. Geleneksel din eğitim anlayış ve uygulamalarımızı, bugün de aynen sürdürmeyi düşünmek, tam da bu anlama, yani din eğitimini işlevsizleştirmek anlamına gelmektedir. Oysa bugün yapılması gereken, bu sorunlara göre insanımızı donanımlı kılacak bir din eğitimi anlayış ve uygulamalarını belirleyip devreye sokmaktır. İşte bu çerçevede Kur’an kursu, eğitim anlayış ve uygulamalarıyla mutlaka kendisini yenileyip güncellemek zorundadır. Ancak o takdirde, bu çağın kurumu olarak çağ insanının din eğitimi taleplerini, tatmin edici nitelikte karşılayabilir.

Kur’an kursu, fiziksel niteliklerinden eğitim durumlarına kadar bir bütün olarak kendini yenileyerek güncelleştirmek suretiyle, her şeyden önce gelenekçiliğin tutsağı olmadığını kanıtlamış olacaktır. Bu, “Babalarımızı/atalarımızı hangi şey üzre bulduysak o bize yeter” (Maide, 104) diyen müşriklere Kur’an’ın itirazını, kursun en etkili biçimde somutlaştırıp hayata geçirmesi demektir. Din olarak öğrettiklerini, kurum olarak da bizzat uygulaması, onun güvenilirliğinin önündeki engellerin yıkılmasına katkıda bulunacak; çağın itibarlı kurumu durumuna yükselmesini sağlayacaktır.

Bu tutumuyla gelenekçiliğe karşı çıktığını kanıtlayan Kur’an kursu, aynı zamanda “gelenekli” olmanın gerekliliğini öne çıkarmış olmaktadır. Çünkü o bu yaklaşımıyla, geleneklerini sürekli yenileyerek güncelleştirmekte; dolayısıyla onlara dinamizm kazandırarak hep işlevsel olmalarını sağlamaktadır. Zaman aşımına uğrayıp ayak bağı olmaya başlayan geleneklerin aksine işe yarayanlar, varlıklarını sürdüreceklerdir. Bu anlayış, geleneksel yaklaşım ve uygulamaları, mutlak reddetmez, onları sürekli sorgulayarak değerlendirip zaman aşımına uğrayanları ayıklar, onları yeniden üretir; dolayısıyla gelenekle bağını koparmaz, bir bakıma ondan beslenir ve geleneksiz kalmaz.

Bu demektir ki, pasif tecrübelere dayalı, kişisel inisiyatiflere bağlı, sübjektif anlayışlarla, deneme yanılma yoluyla, atadan babadan görme usullerle… bugünün Kur’an kurslarında din eğitimi yapmaya devamı aklımızdan silmek durumundayız. Bunlar, artık dünde kaldı; işe yaramamaktadırlar. Her şeyiyle yepyeni olan bugün için, bugünün insanı için yenilerini üretmekle yükümlüyüz. Tabiî ki, bunu deneme yanılma yoluyla değil; bilimle, bilgiyle, bilinçle yapmalıyız. Kur’an kursundaki din eğitimini, bilimsel bir zemine oturtmak, fiziksel imkanlardan eğitim durumlarına kadar bütün iş ve işlemleri bilimsel yaklaşımla ele alıp yapmak, olmazsa olmaz şarttır.

Günümüzde bilim o kadar gelişti ki, uzmanlık alanlarının sınırları alabildiğine daraldı. Artık her alanda tek bir ilimden değil, ilimlerden söz edilmektedir. İlahiyat ilimleri, din bilimleri, eğitim bilimleri vb. Bu kadar ayrıntılı bilimsel bilgiye ulaşma imkanının olduğu günümüzde din eğitimi faaliyetlerini, elbette bilim öncesi anlayış ve uygulamalara göre değil de bu çağdaş ilimlerin verilerinden yararlanarak, onların öncülüğünde formatlamak kaçınılmazdır.

Niçin bilimsellik?
Kur’an kursundaki din eğitiminin bilimselleştirilmesini böylesine kaçınılmaz kılan ise, öncelikle bizzat İslâm dininin kendisidir. Yani Kur’an kursundaki öğretimin konusu olan İslâm dininin kendi değerleri, ilkeleri bunu talep etmektedir. Söz gelimi, Kur’an, bilenlerle bilmeyenlerin, her işi bilgiyle/bilimle yapanlarla böyle yapmayanların asla denk olmadığını belirterek, Müslümanların yapacakları her işi bilerek/ bilinçle/bilimle yapmalarını istemektedir. (Zümer, 9)
Bizzat din eğitimi gerçekliği de, günümüzde din eğitimi faaliyetlerini bilimle gerçekleştirmemizi zorunlu kılmaktadır. Bilindiği gibi, din ve din eğitimi/öğretimi, insanla yaşıt bir gerçekliktir. İnsanoğlu, tarihinin hiçbir kesitinde dinini öğrenmek ve öğretmekten uzak duramamıştır, bugün de durmamaktadır ve bundan sonra da uzak durmayacaktır. İnsanoğlu, bu kadar önemsediği, hiçbir hal ve şartta vazgeç(e)mediği din eğitim-öğretimi faaliyetini, olabildiğince etkin ve verimli bir biçimde gerçekleştirmek, bunda mümkün mertebe başarılı olmak ister. Bunun yolu ise, din eğitimi gerçekliğini anlamak, tanımak, açıklamak ve kontrol edebilmekten geçer. İnsan, din eğitimi gerçekliğini ne kadar iyi anlar, açıklar ve kontrol edebilirse, o kadar yeterince önlemler alarak işi gelişigüzellikten kurtarır, yanlışlardan uzaklaşıp daha yüksek düzeyde başarıya ulaşabilir. Bu da, ancak ilgili bilimlerin verilerinden faydalanmakla kotarılabilecek bir durumdur.

Eğitim olgusunun ne olduğunu, hangi etmenlerin etkisinde oluştuğunu, eğitim sürecinin nasıl cereyan ettiğini inceleyerek açıklamaya çalışan ve ikinci aşamada da bu sürecin sağlıklı yürümesi için nelerin nasıl yapılması gerektiği hususunda önerilerde bulunan eğitim bilimleri vardır. Eğitim olgusunun bir alt birimi olan din eğitim olgusuyla ise, bu eğitim bilimlerinden din eğitimi bilimi özel olarak ilgilenmektedir. Ne yazık ki, ülkemizde bu bilim dalının, çok uzun değil, ancak yaklaşık otuz yıl kadar bir geçmişi vardır.

Kur’an kurusunu kuşatan bugünkü ortam da, böyle bir bilimsel yaklaşımın benimsenmesini gerekli kılmaktadır. Şöyle ki, sonuçta, Kur’an kursu belli bir sosyal çevrede hizmet sunmaktadır. Aynı ortamda, aynı kişiler başka kurumlardan da eğitim hizmeti almaktadırlar. Bu farklı kurumlardan aldığı bilgilerle birey şaşkına dönmemeli, bocalamamalıdır. Birey, Kur’an kursunda öğrendikleriyle öteki öğrenmeleri arasında ilişki kurup onları doğru anlamlandıramazsa bocalar, şaşırır. Oysa Kur’an kursundaki eğitim, bireyi çelişkiler ortasında şaşkın bırakmamalı, onu tatmin edip rahatlatmalıdır. Farklı yerlerdeki öğrenmeleriyle bocalayan birey, ister istemez eğitim hizmeti aldığı bu kurumlar arasında mukayeseler yapacaktır. Hangisinin hizmetini kendisi açısından, kendi hayatı itibariyle daha etkin, daha verimli, daha işe yarar, daha tutarlı … bulursa onu takdir edip diğerini küçümseyecektir. Birinciyi önemseyip tercih ederken, diğerini değersiz bulup ondan kaçacak/uzaklaşacaktır. Böyle bir ortamda Kur’an kursu, en az diğer eğitim kurumları kadar işini kabul edilebilir nitelikte yapmaya mecburdur. Haliyle, diğer eğitim kurumları bilimsel bir yaklaşımla çalışırken, Kur’an kursu aksini yaparsa, itibarını, güvenilirliğini yitirir; varlığını tehlikeye atar.

Ne yapmalı?
Bu çerçevede yapılması gereken, özetle şudur: Kur’an kursu, öğreteceği muhtevayı belirlerken, her şeyden önce onun Kur’an ve sünnete dayalı sahih bir bilgi olmasına özen gösterecektir. Hurafeleri, boş, asılsız, kulaktan dolma, efsanevî malumatları din diye öğretmeye kalkışmamalıdır. Üstelik bu sahih bilgiler, uygulanabilir, kullanılabilir nitelikte olmalıdır. Sahih dinî bilgi, öğrencinin günlük hayatıyla bütünleştirilmeden, güncelleştirilmeden bu niteliğe sahip hale gelemez. Böyle bir dinsel bilginin üretilmesi için, mutlaka öncelikle çağdaş ilahiyat bilimlerinden, din bilimlerinden yararlanmak gerekmektedir. İkinci aşamada ise, bu sahih dinî bilginin, öğrencinin diğer öğrenmeleri ve hayatının çeşitli yönleriyle ilgili diğer bilimlerin (beşerî bilimler gibi) verileriyle ilişkilendirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü öğrencinin diğer bilgileri, onun hayatı tanınmadan, dinsel bilginin onlarla bütünleştirilmesi mümkün değildir.

Bu ilk adımdır. Zira, din öğretiminde temel meselelerden biri, dini doğru bir şekilde anlama, diğer biri ise uygun bir tarzda onu öğretmedir. Onun için bu ilk adımdan sonra katedilmesi gereken daha epeyce yol vardır. Meselâ, bu nitelikteki dinsel bilgilerden hangileri, ne kadarı, kime, niçin, ne zaman, ne kadar sürede, nerede, nasıl, ne ile öğretilecektir? Bütün bu ve benzeri soruların bilimsel cevapları bulunarak, eğitim sürecinin ona göre belirlenmesi ve yürütülmesi gerekmektedir. Bu sorulardan her birine verilen cevap, diğerlerini etkilemektedir. Eğitim durumu, bütünlük arz ettiğinden dolayı, bunlar karşılıklı etkileşim içindedirler. Dolayısıyla bunlardan birindeki yanlışlık, diğerlerini de olumsuz yönde etkilemekte, sistemi işlevsiz hale düşürmektedir. (Bk. Şekil:1)

Bu tür soruları sağlıklı biçimde cevaplama bağlamında öncelikle faydalanılması gereken bilimler ise, eğitim bilimleridir. Bunlar arasında Din Eğitimi Bilimi başta gelmektedir. Bu soruların her birini cevaplamak üzere bağımsız eğitim bilim dalları oluşturulmuştur. Din Eğitimi Özel Öğretim Yöntemleri de bunlardan biridir. Bu bilimlerin verilerinden yararlanmadan yapılacak bir eğitim faaliyeti, çok iyi niyetle bebeğe nefis bir iskender kebap yedirmeye kalkışarak hem kebabı, hem de bebeği mahvetmek gibi olumsuz sonuçların doğmasına neden olacaktır.
(Şekil:1)

Bu konuda yakın tarihimiz, bize yeterince ders verecek niteliktedir. Tanzimat sonrasında modern öğretim kurumlarında yeni öğretim metotları ile yepyeni dersler okutulurken, din bilgisi öğretiminin geleneksel anlayışla sürdürülmesi, bu dersin diğerleri yanında son derece yetersiz kalmasına sebep olmuştur. Bu dersin olumlu işlevler icra etmesi şöyle dursun, tam tersine olumsuz sonuçlar doğurmuş, yarar yerine zarar vermiştir. Tanzimat sonrasındaki mekteplerde okuyanların dine, millî değerlere soğuk, hatta karşı durmasının en önemli nedenlerinin başlıcası, işte bu din derslerinin bilimsellikten uzak, tamamen geleneksel anlayışla yürütülmesidir. Nitekim M. Şemsettin Günaltay, bu dönemde mekteplerde okutulan "ulum-i diniyye" derslerinin, usulsüzlük yüzünden, bilimsel esaslara dayandırılmadığından dolayı öğrencilerde necîb hisler uyandırma yerine dine karşı bir lakayıtlık, bir hissizlik ve belki bir uzaklaşmaya neden olduklarını belirtmektedir. Bu bakımdan, ona göre din eğitimi, sözü edilen geleneksel yaklaşımla yapılacaksa yapılmaması daha az zararlı olur. (Bk. Aydın, 1986: 94 vd.) Cumhuriyet döneminde de, okullardaki din eğitiminin bilimselleşme sürecine girebilmesi için ne yazık ki yıllar geçmiştir. Hala istenen düzeyde olduğumuzu söyleyememekteyiz.

Kur’an kursu; bu olup bitenlerden ders alarak, yürütmekte olduğu din eğitimi faaliyetleri için başlatmış olduğu bilimselleşme sürecini hızlandırmak suretiyle, kaçırılan yılları telafi etmeye çalışmalıdır. Çağdaş Program Geliştirme biliminin verileri doğrultusunda geliştirilen Kur’an kursları programlarının (Bk. DİB, 2004; DİB, 2005), çağdaş eğitim bilimlerinin ve özellikle din eğitimi biliminin öncülüğünde etkin ve verimli biçimde uygulamaya konulması, bu bağlamda hayatî öneme sahiptir. Hazırlanan eğitim materyallerini (DİB, 2006, 2007; TDV, 2007) etkin biçimde işe koşmak, onlardan azamî ölçüde yararlanmak, son derece önem arz etmektedir.

Bu çerçevede, Kur’an kursundaki din eğitimiyle ilgilenenler, öncelikle öğreticiler şu hususlara özellikle dikkat etmelidirler:
- Günümüze kadar varlığını sürdüren ve hala tam olarak kurtulamadığımız, din eğitimi alanının bir bilim işi değil de bir uygulama işi olduğu anlayışından hızla ve tamamen kurtulmak gerekmektedir. Artık, din eğitimi olgusunun/pratiğinin bilimsel-kuramsal boyutu iyi kavranıp gerekli önem verilmelidir.
- İlgililerin geçmişteki karşılıklı yanlışları nedeniyle din bilimcilerde oluşan eğitim bilimlerine karşı antipatik tutumun bir uzantısı olarak din eğitimcilerinde oluşan eğitim bilimlerinden uzak durma; hatta onlara uzak dururken savunma refleksiyle geleneğe bilinçsizce ve sıkıca sarılıp din eğitimi pratiğinin bilimselleştirilmesini ihmal etme tutumundan vazgeçilmelidir.
- Din eğitimi ihtiyacının bilimsel yaklaşımla, bilimsel bilgiyle karşılanması gerektiğinin bilinciyle hareket edilmeli; dolayısıyla eğitim alanındaki öğrenci merkezli yaklaşım gibi çağdaş bilimsel anlayış ve uygulamaları, yöntem ve tekniklerini, din eğitimi için bir tehdit olarak algılama yanlışından kesinlikle uzak durulmalıdır. Din eğitiminin bilimselleştirilmesinin, olumlu etkilerinden kaygı duyulmamalıdır. “Hikmet/ilim, müminin yitiğidir; nerede bulursa alır.” (İbn-i Mace, Zühd, 15)
- Kur’an kurslarının öteden beri, sürekli polemiklerin odağına yerleştirilmesi, bu kurumlar üzerinden politik ve ideolojik tartışmalar yapılması; bunların toplumsal ayrışma ve kutuplaşmalara araç kılınması ve sonuçta bu kurumlar çerçevesinde bir çatışma/karşıtlık dilinin üretilmesi, temelde buralardaki din eğitiminin kalitesini yükseltmeye dönük bilimsel çalışmaların önünü kesen en önemli engellerden biridir, denebilir. Çünkü bu tutum, Kur’an kursunun varlığını tartışmayı sürekli kılmakta ve orada yapılan din eğitimin niteliğini sorgulamaya, tartışmaya fırsat bulunamamaktadır. Bu tuzaktan kurtulmak şarttır.




NOTLAR
AYDIN M. Şevki, Mehmed Şemsettin Günaltay’ın Zulmetten Nura ve Hurafattan Hakikata Adlı Eserlerindeki Din Eğitimi Anlayışı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, E.Ü. Sos. Bil. Enstitüsü, 1986, Kayseri.
DİB, Kur’an Kursları Öğretim Programı (Yüzünden Okuyanlar İçin), Ankara, 2004.
DİB, Yaz Kur’an Kursları Öğretim Programları, Ankara, 2005
DİB, Yaz Kur’an Kursları Öğretici Kılavuzu, Ankara, 2006., İnancım, Ankara,2006.; İbadetlerim, Ankara, 2007, Ahlakım, 2007, Peygamberim, Ankara, 2007.
TDV, Dinimizi Öğreniyoruz, Yaz Kur’an Kursları Öğrenci Kitabı, Ankara, 2007, Dinimizi Öğreniyoruz Yaz Kur’an Kursları Öğretici Kitabı, Ankara, 2007.