Makale

EDİTÖRDEN

EDİTÖRDEN

Aydınlanma Batı Avrupa’da XVII. yüzyılın ikinci yansıyla XIX. yüzyılın ilk çeyreğini kapsayan dönemde ortaya çıkan felsefi ve toplumsal bir hareketi ve bu akımın egemen olduğu dönemi ifade etmektedir. Rasyonalizm ve liberalizme büyük önem veren aydınlanma dönemi, başta düşünce ve ifade özgürlüğü, dini eleştiri, akıl ve bilimin değerine duyulan inanç, sosyal ilerleme ve bireyciliğe önem verme olmak üzere bir dizi fikri ön plana çıkarmıştır. Ancak geleneksel ahlak ve dinin hakikatlenne mesafeli durduğu için eleştirilmiş, tarihsel süreç içerisinde azalsa da etkisini hâlâ devam ettirmiştir.

Bu çerçevede aydın deyince dinle arasına mesafe koymak aklı dogmalardan kurtarmak ve özgür düşünmek akla gelmiştir. Batı aydınının dinle arasındaki bu mesafenin sebebi, kilisenin kendini hem dinî hem de dünyevi iktidann temsilcisi olarak görmesiyle izah edilmiştir. Batı’nın geçirmiş olduğu bu tarihi tecrübeden mülhem, dine mesafeli durmak kültürleri, tarihleri, dinî inanç ve pratikleri birbirinden farklı iki medeniyet arasında benzer bir sorgulama içine girmek elbette yanılgıdan başka bir şey değildir.

Peki, aydın kimdir? Aydın kimliği nasıl olmalıdır? Aydın, toplumsal ve kültürel değişimlerde topluma öncü, çağın getirdiği değişimlere ayak uyduran ve toplumu bu anlamda yönlendiren ve katkı sağlayan kişidir. Aydın sadece fikirleri ile değil, davranışlanyla da toplumu etkileyen ve dönüştürendir. Aydının en önemli vasfı bilgi ile donanmış olması, olaylara farklı açılardan ve eleştirel bir gözle bakabilmesidir. Diğer taraftan aydın, ilmi ve irfanı ile toplumu aydınlatan bir meşaledir. Bu yüzden aydınlar için “münevver" kavramı kullanılır. Bu anlamda aydın; bilen, bilgisini davranış bilincine dönüştüren ve bunu yaşanan bir değer hâline getiren toplum önderidir. Kitlelere yön veren, ilimde, fikirde ve sanatta insanlığa düşünce ufuklan açan bir kılavuzdur aydın.

Aydın olmanın temel göstergelerinden biri de toplumun her kesimiyle bağ kurabilmektir. Aydın, yaşadığı topraklarla, halkla, tarihle, dinî ve kültürel değerlerle müspet ilişki içinde olduğu ve halkın değerleriyle ters düşmediği sürece daha etkin ve faydalı olabilir. Çünkü kendi tarihi, kültürel ve felsefi tecrübesini göz ardı eden bir aydınlanma, gerçek anlamda tenevvür sayılmaz. Bir mütefekkir, aydını, "Yerel olanı evrensel olana taşıyandır." biçiminde tanımlamaktadır. Yani aydın kendi tarihi ve kültürel birikimlerini kullanarak yeni şeyler üretmelidir. Kendi medeniyetinden ve köklerinden kopuk olmak bu anlamda aydın kimliğim gölgeleyen bir unsur olarak görülmektedir.

Bilgi ve irfanını bu topraklardan şekillendiren, geleneği ve toplumsal kabulleri dikkate alan, ait olduğu medeniyetin ve toplumun farkında olan aydınlar; toplumumuzdaki bozulmayı önleyecekleri gibi, dünya banşına ve huzura da önemli katkılar sağlayacaklardır.
Aydın ve aydın kimliği üzerine birbirinden değerli kalemlerin düşüncelerine yer verdiğimiz bu sayımızı ilginize sunuyor, bir sonraki sayıda yeniden birlikte olmayı diliyorum.
Diyanet işleri Başkanlığı Adına Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni

Dr. Yüksel Salman