Makale

Nizamiye Medreseleri

Nizamiye Medreseleri


Büyük Selçuklular Maveraünnehir’den Ege kıyılarına kadar uzanan sahada güçlü bir devletti. Selçuklu devlet adamları eğitime ve bilimin gelişmesine önem vermişlerdir. Selçuklu medreseleri hızla gelişmiş ve ülkenin her tarafına örgün bir şekilde inşa edilmiştir. Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey başta olmak üzere, Alparslan, Melikşah, Nizamülmülk ve Sancar gibi devlet adamları, bilginlere, sanatkârlara, öğretmenlere büyük saygı göstermişler, eğitim ve öğretimin toplumda yayılmasına çalışmışlardır. İlk Selçuklu medreseleri 1040 yılında Nişabur’da Tuğrul Bey tarafından kurulmuştur. Alparslan döneminde 1067’de Bağdat’ta Nizamiye medreseleri adıyla önemli eğitim öğretim kurumları açılmıştır. Alparslan’dan sonra Sultan Melikşah ve Nizamülmülk’ün ilgi ve çabaları ile Bağdat, Musul, Basra, Nişabur, Belh, Herat, Isfahan, Merv, Amul, Rey ve Tus gibi, önemli şehirlere yaygın bir biçimde Nizamiye medreseleri açılmıştır.
Nizamiye medreselerinin önem kazanması ve yayılmasının başlıca sebepleri: Şii ve Fatımilere karşı Sünni anlayışın gelişmesi ve güçlendirilmesidir. Medreseler böylece Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli adlı dört Sünni mezhebin koruyuculuğu görevini de üstlenmiştir. Genişleyen devletin yönetimi için memur yetiştirme ihtiyacı karşılanmıştır. Din hizmetleri için görevliler yetiştirme, İslamiyet’i yeni benimsemiş Oğuz topluluklarının inançlarının pekiştirilmesi sağlanmıştır. Yeni ele geçirilen yerlerde halkın fethi içine sindirmeleri için aydınlatılması amaçlanmıştır. Yoksul, zeki ve yetenekli öğrencilerin okutulması ve topluma kazandırılması gibi nedenler ile medreseler kurulmuş ve yayılmıştır.
Bağdat Nizamiye medreseleri yükseköğretim kurumlarıdır. Öteki Selçuklu medreseleri ise müderrislerinin durumlarına göre orta ya da yükseköğretim kurumları sayılmışlardır. Müderrisler, Nizamiye medreselerine sultan veya vezir tarafından atanırlardı. Öğrenciler yatılı ve burslu olarak okuyorlardı. Medreselerin gelir kaynakları esas olarak vakıflardı. Ayrıca devlet katkısı da yapılmaktaydı. Çoğu zaman Selçuklu sultanları şahsen bağış yaparlardı.
Türk tarihi boyunca, devlet adamlarının devlet yönetiminde danışma kurumuna önem verdikleri ve devamlı suretle âlimlerin fikir ve düşüncelerinden yararlanmayı ihmal etmedikleri görülür. Türk devlet geleneğinde kağan veya hakanların bilge olması, adaletli olması gibi en önemli hususlar, İslam medeniyetindeki halifelik şartları arasında da yer almaktadır. Devlet başkanlarının mutlaka adaletli ve bilgili olmaları, yani ilim sahibi, âlim sıfatı da taşımaları bir zorunluluktur. Devlet yöneticileri, âlimler ile daima bir arada olur, onlarla istişare eder, telkin ve tavsiyelerini dikkate alırlardı. Selçuklularda birçok bürokrat ve yönetici eğitim ve öğretim kurumu olan medreselerden yetişmiştir.
Nizamülmülk’ün gayreti medrese için yeni bir başlangıç olmuştur. Gerçekten medreselerin devlet eliyle kurulması, öğretimin ücretsiz olması, medrese teşkilatının ayrıntılarına kadar tespiti hususu Selçuklular’ın eseridir. Nizamülmülk’ün medreseleri; ilmî gelişmeyi sağlamak, âlimlere maaş vererek devletin yanında tutmak ve Fatımiler’in Şiilik propagandasına karşı, Sünni akideyi müdafaa için kurduğu ifade edilmektedir. (Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Ankara 2008, s. 42; İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, (8. baskı), Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1993, s. 373; Ziya Kazıcı, İslam Müesseseleri Tarihi, İstanbul 1991, s. 231.) Tuğrul Bey, fethettiği şehirlere girdiğinde ilk iş olarak bilginleri ve din adamlarını saygı ile ziyaret ederdi. Sultan Alparslan medreseleri ülkenin her tarafına yaygınlaştırmıştı. O kendi gelirinin bir kısmını yoksullara, onda birini de bilim adamlarına veriyordu. (Akyüz, age., s. 43.)
Nizamiye medreseleri, Nişabur şehrinde kurulan en önemli medreselerden biridir. Bu medrese İmamü’l-Haremeyn el-Cüveyni için Selçuklu Veziri Nizamülmülk tarafından kurulan Nizamiye Medresesi’dir. İbn Cübeyr, Bağdat’ta otuz küsur medrese gördüğünü onların en güzel köşklerden bile muhteşem olduğunu, en muazzam ve ünlü olanın ise Nizamülmülk’ün yaptırdığı Nizamiye Medresesi olduğunu ifade etmiştir. (Kafesoğlu, age., s. 373; Ahmet Çelebi, İslam’da Eğitim Öğretim Tarihi, (Terc. Ali Yardım), Damla Yayınları, İstanbul 1983, s. 375.) “Tanınmış ilim ve fikir adamlarını sinesinde toplayan maaşlı müderrisleri (profesörleri) aylık ve erzak tahsisatı alan öğrencileri ile meccanî öğretim yapan, ders programları tespit edilmiş ve zengin kütüphaneler ile donatılmış yükseköğretim müessesesi olarak medrese İslam dünyasında Sultan Alparslan tarafından kuruldu (1067). Bağdat’ta altmış bin altına inşa edildiği rivayet olunan Nizamiye adlı bu medreseye çarşılar, han, hamam ve çiftlikler vakfedilmişti.” (Kafesoğlu, age., s. 373.)
Nizamülmülk, Sultan Melikşah’ın Atabegliğini yapmış ve ‘‘Siyasetname” adlı eseriyle, Kutadgu Bilig gibi, önemli bir “Siyeru’l-Müluk” meydana getirmiştir. Nizamülmülk ile Sultan Melikşah’ın arasını açmak isteyenler, âlim ve mutasavvıflara yılda 300.000 dinar harcandığını, hâlbuki bununla yeni bir ordu kurulacağını söylerler. Melikşah, Nizamülmülk’e bunu sebebini sorduğunda: “Ey âlemlerin sultanı, orduna bunun birkaç mislini harcıyorsun, bu askerlerin okları bir milden öteye gitmez. Oysa ben sana öyle manevi bir ordu meydana getirdim ki, onların duaları ok gibi arşa ve Allah’a kadar yükselir.” diyerek, maddi kuvvetin yanında manevi kuvvetinde devlet için önemini belirtmiştir. (Salih Özkan, Türk Eğitim Tarihi, 3. Baskı, Ankara, s. 50.)
Nizamülmülk, Büyük Selçuklu ülkesinde başvezir olarak görev yaparken, medreseler, ribatlar ve mescitler yaptırmış, medreselere lazım olan kitapları temin etmiştir. Hepsine müderrisler, talebeler ve hizmetliler tayin ederek, onlara bol gelirler ihsan eylemiştir. Böylece dinin ana prensiplerini yeniden canlandırmıştır. Nihai olarak kendinden önceki günlerde âdeta meçhul kalmış ve ihmal edilmiş olan ilim adamlarının yüzünü güldürmüştür. Bu duruma göre medreselerin inşası, onun başarılarından birisi olup, şerefi sadece ona ait olan hayırlı bir iştir. Bundan dolayı Selçuklu medreseleri ona nispet edilmiş, onun ismi verilmiş ve onun adı ile anılmaktadır. Nizamiye medreseleri o devirde devlet kademelerinde Nizamülmülk’e denk veya eş kimse olmadığı için onun adı ile yaygın hale gelmiştir. (Çelebi, age., s. 372.)
Nizamiye medreseleri olarak yaygın bir surette inşa edilen Büyük Selçuklu medreseleri, sadece ders verilen derslikler içeren sıradan bir yapı olmayıp, son derece müştemilatlı ve görkemli yapılar idi. Medreseler “külliye” olarak yapılmışlardı. Ders verilen dersliklerin olduğu binadan başka, müderrislerin odaları, talebelerin kaldıkları yurtlar, kütüphane, aşevi, mescit, yemekhane, gezi yerleri, hamam ve diğer sosyal tesisler bulunurdu. Nizamiye medreseleri kendi çağının en ileri ve gelişmiş, eğitim ve öğretim kurumları sayılabilir. Çünkü hiçbir masraftan kaçınılmamıştır.
Nizamiye medreselerinde eğitim ve öğretimin dayandığı temel özellikler şunlardır: 1- Selçuklu devlet adamları eğitime ve bilimin gelişmesine önem vermişlerdir. 2- Medrese bir eğitim ve öğretim kurumu olarak Selçuklular ile ülkenin her tarafına yaygın bir şekilde inşa edilmiştir. Örgün eğitim kurumları olarak yapılmıştır. 3- Ahilik gibi bir yaygın eğitim kurumu ve Atabeglik gibi şehzadelerin yetişmesi için bir uygulama anlayışı, Nizamiye medreseleri ile ortaya çıkmıştır. 4- Selçuklular’da alp, gazi ve veli insan tipleri beraber yetiştirilmiştir. 5- Yeni Müslüman olmuş Oğuz boylarının arasında İslamiyet’in iyi öğretilmesi ve anlaşılmasında medreseler önemli bir işlev görmüştür. (Akyüz, age., s. 42.) Nizamülmülk Selçuklu ülkesinin bütün şehirlerine mutlaka bir medrese kuruyordu.
Bağdat Nizamiye medreselerinde başlıca okutulan dersler: a) Din ve Hukuk dersleri; Kur’an-ı Kerim, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam, b) Dil ve Edebiyat Dersleri; Arap Edebiyatı, Farsça, Nahiv, Sarf, Şiir, Hitabet, Tarih, Cerh ve Tadil, Edep, c) Felsefe Dersleri; Felsefe, Mantık, d) Müspet Bilim Dersleri; Tıp, Cerrahi, Riyaziye, Hesap, Hendese, Heyet, Tabiiyat, Müsellesat dersleridir. Nizamiye medreseleri, esas olarak din, hukuk, dil öğretimi yapmışlardır. Tıp öğretimi daha çok hastanelerde yapılıyordu. Selçuklular da hastane-tıp okulu durumundaki kurumlara Bimaristan veya Darüşşifa denirdi.
Medreselerin öğretim yöntemi daha çok ezbere dayanıyordu. Tartışmalar yapılıyordu. Belli bir öğretim süreleri yoktu. Yıl bitirme değil, belli kitapları okuma amaçlanıyordu. Bu da öğrencinin çabasına ve müderrisin takdirine kalmıştı. Fakat yükseköğretim medreselerinin en az beş yıl sürdüğü tahmin edilmektedir. Medreselerin asıl gelir kaynağı vakıflardı.
Medresenin hocaları olan müderrisler, sultan veya vezir tarafından atanırlardı. Her medresede en az bir müderris vardı. Bağdat Nizamiyesi müderrislerinin Şafii mezhebinden olmaları şarttı. Müderrisler genellikle ölünceye kadar görevde kalır, cüppe ve sarık kullanırlardı. Maaşları dolgun ve toplumda saygın kimselerdi. Müderrislere “muit” denen bir görevli yardım ederdi. Muit öğrencilere rehberlik, danışmanlık yapardı. Şiilik ve Batıniliğe karşı Sünni inançları savunmak amacıyla açılan Nizamiye medreseleri, zamanla siyasal otoritenin emrinde, hocaları devlet tarafından atanan ve maaşları devlet tarafından ödenen, programları devlet tarafından belirlenen, kitapları devlet tarafından seçilen ve başka kitap okutulmayan bir öğretim kurumu hâline getirilmişlerdir. (Akyüz, age., s. 45-46.) Nizamiye medreseleri, şüphesiz kendi çağında İslam Medeniyeti’ne büyük katkılar sağlamış seçkin ve örgün eğitim kurumları olarak tarihe geçmiştir.